Aşure: Kadim bir hafızanın ortak yaşam sofrasına dönüşü
Bir tencere… İçinde onlarca çar anasır, farklı tat… Ama hiçbir tat diğerine üstün gelmez. Her varoluş yerli yerinde; farklılık içinde BİR’lik… İşte bu, kadim aşurenin sırrıdır. Belki de bugünün Ortadoğu’suna en çok lazım olan şey, tam da bu sırdır.
Cudi’den yükselen hakikat arayışı
Aşure yalnızca bir tatlı değil; insanlık hafızasında yankılanan en kadim sembollerden biridir. Kökeni, büyük tufandan sonra Nuh’un Gemisi’nin Cudi Dağı’na oturmasıyla başlar. Bu kıssa sadece fiziksel bir felaketten kurtuluş değil; hakikatin, özgürlüğün ve yeni bir toplumsallığın doğumudur. Doğanın ve toplumun işleyiş yasalarına dayalı bir yaşam, özgür yaşama giden yoldur. Bu tarihsel belirleme ile Tufan ve aşure yeniden değerlendirilirse, geçmiş ile gelecek arasında bir kapı aralanır.
Hakikati manada Cudi, her insanın içsel arayışında ulaşmaya çalıştığı “hakikat zirvesi”dir. Bu anlatı, maddi tufan kadar ruhsal bir tufanı da içerir. Geminin Cudi’ye oturması, içsel fırtınaların dindiği, kalpte yeni bir hakikat merkezinin kurulduğu noktadır. Bu nedenle Cudi, bireysel ve toplumsal bir arınmanın, yeni bir ahlaki düzene geçişin sembolüdür. İlksel toplumlarda dağ, varoluşsal ilişkinin özgürlüğün, yeniden doğuşun kutsal mekânıdır.
Güvercin ve zeytin: Ruhun ve barışın sembolü
Gemi Cudi’ye ulaştığında gelen güvercinin gagasında bir zeytin dalı taşıması, sadece toprağın yeniden yaşanabilir olduğunu değil; aynı zamanda içsel bir barışın, doğa ve toplumla yeniden kurulan ikrarlı ittifakın sembolüdür. Başka bir ifadeyle bu, toplumsal doğanın ekolojisinin tezahürüdür.
Kürtçede cî/cu (yer-mekân), dîtin (görmek) köklerinden; “uygun yerin/mekânın görülmesi” anlamı çıkar. Batınî geleneklerde güvercin, kutsal ruhun, vahyin ve ilhamın sembolüdür. Zorda ve darda kalındığında delil ve kılavuzdur. Zeytin ise doğuda “bilgelik”, “şifa” ve “ebedi nur”un simgesidir. (Afrin, zeytinin anayurdudur.)
Bu bağlamda,........
© Yeni Yaşam
