menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Şirket devletlerin savaşı

8 0
25.05.2025

Sınıf mücadelesinin seyri, sermayenin tahakkümünün yeniden inşa süreçleri, alt sınıfların kontrolü, denetimi ve baskılandırılması kapitalist devlet biçimlerinin nesnel zeminlerini yaratır.

Her devlet rafine bir sınıf egemenliğidir. Devlet bizatihi/özü itibariyle sınıf çatışmaların bir ifadesi ve tarafıdır. Her devlet gibi kapitalist devletin varlık nedeni sınıf tahakkümünü sürdürmek ve son çözümlemede kendini ve üzerinde yükseldiği iktisadi temeli korumaktır. Bu aynı zamanda devletin mükellefiyetidir. Burjuva devlet, en gelişmiş ve en konsantre sınıfsal tahakküm ve baskı aracı olarak özel bir yere sahiptir.

Baskı ve yönetme aygıtı/makinesi olarak kapitalist devlet 1848 Kıta Devrimleri, 1871 Paris Komünü, 1917 Ekim Devrimi gibi tarihsel momentlerde, tarihin kırılma noktalarında yeniden yapılanmış, daha yetkinleşmiş ve kompleks bir karakter kazanmıştır.

Aktüel olarak 2008 kapitalizmin organik/ yapısal krizi benzer bir sürecin önünü açtı. Kriz farklı faz ve sikluslar geçirerek derinleşti ve yayıldı. Özellikle yeni nesil kriz tipleriyle yani ekolojik, sağlık ve küresel göç kriziyle birlikte sistemin varoluşsal krizi haline geldi.

Varoluşsal kriz bir toplumsal üretim tarzı ve uygarlık krizini ifade eder. Kapitalist devlet hem sistemin varoluşsal krizine, hem de emperyalist kapitalist sistemin çürüme ve asalaklaşma olarak ulaştığı boyuta (2025 yılı verilerine göre dünyanın en zengini 10 kişinin serveti, 1,5 trilyon dolar ulaştı. Bu rakam bir çok ülkenin GSYH’sini aşıyor) karşı doğabilecek reaksiyonları bastırmak , kontrol etmek, sermaye birikimini sürekli kılmak için dönüşüyor ve yeniden yapılanıyor.

Sezarizm ve Bonapartizm

Yeni kapitalist devleti analiz etmeden önce tarihsel olarak sınıf savaşlarının farklı momentlerindeki/kapitalist kriz dönemlerinde ortaya çıkan kapitalist devlet tiplerini incelemek bugünü kavrama ve değerlendirmede bize yön gösterici olacaktır.

1847- 1850 arası dünya ticaret krizinin dışavurduğu bir tarihsel eşiktir. Aynı dönem, 1848 Şubatında Fransa’da patlak veren devrimin hızla bir devrimci dalgaya dönüşerek, tüm kıtaya yayılması ve kıtanın sarsılmasıyla dikkat çeker.

Marx’ın ifadesiyle gerçekleşen bir dünya devrimidir. Siyasal kökleri 1789 Fransız Burjuva Devrimi ve 1830 Devrimine dayanan 1848 Devrimleri, muazzam gelişmelerin önünü açtı. Marx’ın ifadesiyle monarşiyi simgeleyen taht ve taçlar sokaklara savrulur. Burjuvazinin hegemonyasını inşa ettiği bu süreç bir yanıyla da proletaryanın toplumsal maddi bir güç ve sistemi yıkabilecek “tehlikeli bir sınıf” olduğunu ortaya koydu.

1848 Haziran ayaklanması yenilgisine rağmen bu olguyu gerçeklik haline getirdi. Yine aynı koşullar Marksizm doğuşunu işaretledi. Marx teorik olarak proletarya kavramını felsefi bir kategori olmaktan çıkarıp, dünyayı değiştirecek sınıf, uluslarüstü/ enternasyonal bir devrimci özne anlamında kullanmaya başladı. 1848 Devrimi’nin ön günlerinde Komünist Manifesto kaleme alındı. Manifesto proletaryanın savaş çığlığı anlamına geldi.

Fransa ve Paris kıta ölçeğinde sınıf savaşlarının odağı olarak biçimlendi. Fransa antagonist çelişkilerin en şiddetlendiği, farklı sınıf kombinasyonların ortaya çıktığı, egemen klikler arasında hegemonya savaşların gerçekleştiği ve yeni kapitalist devletin biçimlendiği bir coğrafya olarak laboratuvar işlevi gördü. Bu süreç 1871 Paris Komünü’ne kadar devam edecektir. Marx, özellikle 1848 ve 1852 arasında Fransa’daki sınıf savaşlarını son derece spesifik olarak inceledi. Bu konuda iki önemli çalışma yaptı. Fransa’da Sınıf Mücadeleleri 1848- 1850 ve Louis Bonaparte’ın 18 Brumaire’i aslında diyalektik ve tarihsel materyalizmin sınıf mücadelelerine somut olarak uygulanmasıdır ve Marksist siyaset felsefesinin eksenleri olarak dikkat çekerler. Ve sonradan Paris Komününü analiz ettiği (1871) ileride Fransız üçlemesi olarak tanımlanacak, Fransa’da İç Savaş adlı çalışması siyaset felsefesinin üçüncü ayağı olacaktır.

Marx’ın sınıf mücadelesinin yeni kombinasyonuna ve ritmine bağlı olarak kaleme aldığı bu iki eserde bir kavram matrisiyle karşılaşırız. Marx bir hükümet darbesinin anatomisini analiz ederek, devlet teorisi üzerine yüksek bir performans gösterir.

Dönemde Sezarizm kavramının yetersizliği üzerinde duran Marx, devletin yeniden yapılanması ve daha kompleks bir yapıya dönüşmesi, devletin görece özerkliği, yürütme gücünün yeniden şekillenmesi, bürokrasi ve toplumsal işlevi, zor aygıtlarının analizi, hegemonya inşası, devlet ve egemen sınıflar arasındaki ilişki üzerine ayrıntılı olarak durur.

Sezarizm Antik Roma sınıf mücadelelerinden esinlenerek kavramlaştırılan bir devlet biçimini ifade eder. Mevcut hegemonya krizinin darbe veya “tarafsız” ama seçilmemiş bir sivil yönetim altında aşılması anlamına gelen bir yönetim şeklidir. İki yönetici sınıf (‘oligarşi’ ve ‘halkçı’ diye tanımlanan) arasında yaşanan kriz, üçüncü bir gücün müdahalesiyle aşılmaya çalışılır. Sezarizm sınıflar arasında bir denge durumu ifade etse de bu denge egemen sınıflar arasındaki bir dengeyi işaretler.

Marx modern devletin yeni şekillenişini Bonapartizm olarak tanımlar. Özellikle 18 Brumaire’yde son derece önemli arkeolojik içerikteki gözlem, yorumlarıyla ve geliştirdiği yeni kavramlarla Marksist devlet teorisine bugün de dahi esin kaynağı olabilen sonuçlar ortaya koyar. Bonapartizm, Sezarizm gibi benzer denge ve hegemonya krizinin sonucu ortaya çıkar. Sonuçları itibariyle de Sezarizmle benzerlikler gösterir. Sezarizmde cumhuriyeti (antik cumhuriyeti) yıkıp, imparatorluk kurar. Fakat Bonapartizm’in çok ayrıştırıcı bir özelliği vardır. Buradaki aktörler farklıdır. Bir tarafta burjuvazi özellikle iki dominant fraksiyonu, farklı burjuva kesimler, diğer tarafta alt sınıflar ve proletarya vardır. Burjuvazin tek “arzusu” onu ontolojik korkuya iten devrimin her şartta bastırılmasıdır. Devrimin geri çekildiği atmosferde bile bu korku devam eder. Bu noktada ekonomik iktidarının güvencesi için siyasi olarak mülksüzleşmeye/iktidarsızlaşmaya razıdır. Başka mana da bu durum bir sınıfsal hiçliktir. Fransa’da İç Savaş’ta Marx, denge ve hegemonya krizine vurgu yapıp, Bonapartizmi burjuvazinin yönetemediği ve işçi sınıfının ulusu yönetme gelişkinliğine ulaşamadığı bir dönemde, burjuvazinin tek iktidar formu olarak tanımlar.

Bonapartizm sınıflar üstü görünümü ve yürütme gücünün belirleyiciliğiyle dikkat çeker. Burjuvazinin devrimin bastırılması ve düzenin istikrarı için aradığı ortak çözümdür. Yürütmenin başı olan Bonapart’ı, Marx çapsız olarak değerlendirir ve onu öne çıkaran koşullar üzerinde durur. Burjuvazinin iç çekişmelerine ve korkaklığına vurgu yapar. Bonapart, köylülüğün model imajı ve kolektif bilinç altının figürü olarak olağanüstü destek görür. Lümpen proletaryayı mobilize eder ve paramiliter bir güç olarak örgütler. Ordu ve polis aygıtıyla muazzam bir etki yaratır. Ayrıca Bonapartist devlet nispeten bağımsız, özerk konumuyla dikkat çeker. Marx, “devlet erki havada asılı gibi durmaz” diye notu düşerek, “devlet tamamıyla bağımsızlaşmış gibi görünüyordu” vurgusu yapacaktır. Marx, Bonapartizmi burjuvazinin son devleti olarak değerlendirir ve burjuvazinin dini olarak görür ve 1848 Devrimi’nin mezar kazıcısıdır diye........

© Yeni Yaşam