Sömürge, petrol, su ve Apocu hayat paradigması
Şu sıralar pek sözü edilmese de Türk devleti için Bakur Kürdistanı’nın Ortadoğu bağlamındaki en büyük önemi “su meselesidir.” Kürdistan’dan Basra’ya dökülen Dicle-Fırat Arap Yarımadasındaki ülkelerin petrol-doğal gaz tekeline karşı Türk devletini “su tekelini” elinde tutuyor olmasıyla dengelenmektedir. Görünüşte fosil yakıtı daha “değerli” olsa da, petrolü içemezsin, petrolle toprağı sulayamazsın. Dicle-Fırat’ın ömrü neredeyse dünya sonlanmadıkça devam edecek, petrol yatakları taş çatlasın yüz yıl sonra tükenecektir.
O nedenle Türk devleti Bakur Kürdistanı’ndaki sömürgeci egemenliğini, tüm Ortadoğu’ya egemen olmanın en stratejik etkeni olarak sürdürmek için elinden geleni Cumhuriyet kurulduğundan beri ardına koymamıştır.
Ben kulağınıza hoş gelmese de, eğer “su tekeli” olmasaydı, Türk devleti, zaten bilerek yoksul bıraktığı bu isyancılar ülkesi Kürdistan’dan isyancısıyla birlikte kurtulmayı belki sonunda kabullenecekti diye zaman zaman düşünmekteyim. Su olmasaydı belki de Kürdistan’dan kurtulan Türkiye, hem isyancılardan, hem de netameli sınır komşuları Araplardan ve Farslardan kurtulacak ve küçülerek büyüyen “zengin Türkiye” çoktan Avrupa Birliği ülkesi olacaktı.
İklim krizinin de su krizine yol açtığını eklersek, Dicle-Fırat hem su yoksulluğunun eşiğinde olması,........





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Stefano Lusa
Mort Laitner
Robert Sarner
Andrew Silow-Carroll
Constantin Von Hoffmeister
Ellen Ginsberg Simon
Mark Travers Ph.d