menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Çağrının üçüncü muhatabı biziz

15 0
08.03.2025

Eline bir gün bile silah almayan bir kimse, “silah bırakmak da nereden çıktı” derse, kibarca söyleyeyim, “ayıp” eder.

Hayatında “gizli” bir örgütte çalışmamış, en fazla Siyasi Partiler Yasası’na göre kurulmuş bir partide üye olan ve üyelik bilgileri bu yasaya göre devlete bildirilen bir kimse “nereden çıktı PKK’nin lağvedilmesi” derse, yine kibarca söyleyeyim “ayıp” eder.

Bırakın bu “silah” ve “fesih” meselesini elinde silah tutanlar ve PKK üyeleri tartışsın. Tartışıyorlar da. Kongrelerini toplayacaklar.

Yukarıda tariflediğim kişiler ise, onların kararlarını saygıyla karşılayacaklar. Başka türlü olmaz.

Neden “başka türlü olmaz?” Anlatayım:

Eskiden tanıdığım bir “radikal devrimci” arkadaşımla konuşurken, bana Öcalan’ın çağrısı hakkında şöyle dedi: “Apo bizi sırtımızdan hançerledi.” Hayretle “nasıl oldu bu iş?” diye sordum. Dediği şu: “Kürt halkının Türk faşist devletine karşı silahlı mücadelesi Türkiye’de devrimin koşullarını oluşturuyordu, o nedenle biz de bu halkın savaşını destekliyorduk, hatta bazı devrimciler o nedenle silah elde bu savaşın saflarında yer aldı, şimdi bu çağrıyla birlikte Türkiye devrimi sırtından hançerlenmiştir.”

Gülecektim, ama arkadaşımın yüzündeki derin hayal kırıklığı karşısında kendimi tuttum. Ona ılımlı bir ses tonuyla şöyle dedim: “Kürt halkının silahlı mücadelesi ile Türkiye’deki devrim arasında kurduğun bağa katılıyorum. Zaten bu halk, Türkler de durumu görsün, anlasın, devrime yönelsin diye kırk yıldır savaştı. Ama insaf et sevgili dostum, on bin şehit veren bu halk, seni, senin yoldaşlarını, Türkleri daha ne kadar bekleyecek? Savaşın bu kadar uzun sürmesinde kendi payını hiç düşündün mü?”

“Kendi payımız mı? Çok ayıp. Ne yapabilirdik ki” diyerek söz başlayan arkadaşım üye olmadığı, eylemlerine katılmadığı, ama “militanca” desteklediği örgütün devlet tarafından........

© Yeni Yaşam