Yeni Ortadoğu’da düşman kim?
İsrail’in güvenliğini korumak ve Kürtlerin alternatif bir siyasal model inşa etmesini engellemek adına İran ve Suriye gibi rejimler yıkılmamakta, aksine kontrollü biçimde yaşatılmaktadır
Sinan Cudi
Ortadoğu’nun son yüz yılına damgasını vuran en temel stratejik tercih, Kürt halkının politik özne olarak dışlanmasıdır. 1916 Sykes-Picot Anlaşması’yla Osmanlı topraklarının Fransız ve İngiliz nüfuz alanlarına bölünmesi, 1923 Lozan Antlaşması’yla birlikte Kürtlerin uluslararası hukuki statüsünün yok sayılması bu stratejinin tarihsel temelini oluşturur.
ABD ve NATO öncülüğünde geliştirilen Soğuk Savaş sonrası güvenlik mimarisi de bu inkar sistematiğini derinleştirdi. Kürtlerin siyasal özneleşmesini, sadece “bölgesel istikrarsızlık riski” olarak değil, aynı zamanda “Batı yanlısı müttefik rejimlerin dağılma ihtimali” olarak kodlayan bu anlayış, ulus-devlet sınırları içinde Kürtleri sürekli “denge dışı aktör” olarak konumlandırdı.
Türkiye’nin NATO’daki pozisyonu, İran’ın denge politikaları ve Arap milliyetçiliğiyle şekillenen Suriye-Irak rejimleri bu politikanın taşeronları oldu. Ancak 21. yüzyılda, özellikle Rojava Devrimi ile birlikte, Kürt halkının bu denklem dışı pozisyonu kırılmaya başladı. Özellikle demokratik modernite paradigması, kadın özgürlükçü çizgi ve konfederal örgütlenme modelleri, mevcut devlet aklına karşı alternatif bir siyasal yaşam önerisi sundu.
Bu paradigma, bölgedeki tüm halklar ve azınlıklar için yeni bir gelecek umudu oldu. Tam da bu nedenle 2014 sonrası DAİŞ’e karşı verilen savaşta Kürt güçleri hem sahada hem dünya kamuoyunda meşruiyet kazandı. Bu meşruiyet, Batılı aktörleri geçici olarak Kürtlerle iş birliğine ittiyse de nihai strateji hiçbir zaman........
© Yeni Yaşam
