menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Yaralı bütünlük ve stratejik inşa

13 0
17.06.2025

‘Yaralı bütünlük’ saptaması ile ‘stratejik inşa’ çağrısı arasında diyalektik bir bağ vardır. Bütünlüğün yeniden sağlanabilmesi, yalnızca etik bir farkındalıkla değil, aynı zamanda örgütsel ve stratejik bir irade ile mümkündür

Sinan Cudi

İran-İsrail savaşının ve olasılıkların yoğunca tartışıldığı bir düzlemde daha derin bir düşünüşe ihtiyaç var. Çünkü Ortadoğu’da yankılanan her silah sesi, yalnızca bir cephe savaşını değil aynı zamanda tarihle, kimlikle ve gelecekle yürütülen derin bir mücadelenin tezahürünü ifade ediyor. Hele hele bu mücadele dönüp dolaşıp Kürtlerin kimliğine ve siyasi tercihlerine gelip dayanıyorsa…

Bu coğrafyada özellikle de Kürt halkı için siyaset, yaşamın en çıplak haliyle yani doğrudan varlıkla ve ölümle iç içe geçmiş bir varoluş sahnesidir. Önder Abdullah Öcalan’ın savunduğu Demokratik Siyaset modeli de tam bu kesişim noktasında, devletli modernitenin parçaladığı, öznesizleştirdiği, manipüle ettiği toplumsallığı yeniden inşa etme çabası olarak karşımıza çıkar. Bu çaba, modernitenin kırılganlaştırdığı kolektif hafızayı, etik bir yaşam ve özgür bir topluluk tahayyülüyle yeniden örgütlemeye girişir.

Abdullah Öcalan, demokratik siyasetin taşıyıcısı olan toplumsal yapıların “yaralı” “eksik” niteliğine dikkat çeker. ‘Yaralı olmak’ yalnızca geçmişten taşınan travmaların mecazı değil, aynı zamanda bugünün siyasal, kültürel ve epistemolojik bölünmüşlüklerinin içkin bir tanımıdır. Yaralı toplumlar, hem sömürgeleştirici sistemlerin hem de ulus-devletin homojenleştirici zorunun etkisiyle kendi öz deneyiminden kopartılmış, kendine yabancılaştırılmış bir haldedir. Bu yaralanma hali, siyasetin asli öznesi olan topluluğun, kendi kaderini tayin edebilecek kudretini de zedeler. Yani burada söz konusu olan, yalnızca fiziksel........

© Yeni Yaşam