Geçmişle ilişki de sınıfsaldır…
Burjuva iktidar blokunun eğilim ve yönelimleri ortada: Azami egemenlik, azami güç yoğunlaşması ve merkezileşme! Yerel yönetimlerle ilgili yasayı bile bu yönelimle daha sıkı hale getirmeye, merkezi denetim ve kontrolü pekiştirecek formüller geliştirmeye çalışıyor. Kayyım atamadan kayyımı kalıcı bir yasal çerçeveye kavuşturmaya çalışıyor diye de özetleyebiliriz. Yargı ayağında neler olup bittiğini en son HSK seçimlerinde gördük. Kısacası tüm devlet kurumları ve aygıtları iktidarın basit bir aparatı olsun diye hummalı bir çalışmadır gidiyor.
Fakat bu onu deyim yerindeyse kesmiyor. Çünkü biliyor ki siyasal güç yoğunlaşmasına uygun bir devlet kasnağı oluştursa bile bunun içini onun felsefesiyle uyumlulaşmış, varlığını ideolojik-siyasal ve kültürel olarak yaşamın gündelik pratikleri içinden üretecek bir toplumsal gerçeklikle doldurması gerekiyor.
Bu konuda da oldukça saldırgan bir pratik sergiliyor. O kadar ileri gidiyor ki, Kur’an meallerini bile devlet dininin tepesine oturtulmuş, son yıllardaysa tam bir şeyhülislam olarak iş gören Diyanet İşleri Başkanlığı’nın denetimine alıyor. Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana devletin Sünni İslam kimliğine uygun olarak çizdiği sınırların simgesi olan Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı Din İşleri Yüksek Kurulu artık bu sınırlara uygun görülmeyen mealleri toplatabilecek, yakabilecek. Dijital ortamlarda yayınlananları da erişime engelleyebilecek.
Aynı şey aile kurumunun yeniden örgütlenmesi için ilan edilen 10 yıllık seferberlik için de geçerli. “Türkiye’nin doğurganlık hızı, tarihimizde ilk kez 1,48’e gerilemiş durumda. Bu bir felaket” diyor Erdoğan ve ilan ettiği seferberlikte geçmişi yardıma çağırıyor. Kapitalizmin yarattığı ve iradi olarak durdurulamayacak toplumsal dönüşüm ve farklılaşmaları bizden çaldığı “emperyalist kültür zehirlenmesi” kavramıyla tanımlayarak her şeyden önce kadınları hedefe çakıyor. Yardıma çağırdığı gelenek ve göreneklerdeki kadın ve aile ile bugün çözülen ve........
© Yeni Yaşam
