menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Hakikat ve yalanın savaşı

9 0
01.06.2025

“Tarih ve geleneği ne kadar doğru biliyorsan, günümüz ve geleceği, bu tarihi içselleştirdiğinde üstüne ekleyeceğin kadar değiştirebilir, dönüştürebilirsin. Değişimin ve devrimin altın kuralı, bu formülün uygulanmasından geçer,” diyen Abdullah Öcalan’ın bu sözleri, sadece teorik bir yaklaşım değil; anlayabilene, yaşamı dönüştürme yolunda bir pusuladır.

Bazı insanlar vardır ki yalnız yaşadıkları çağda değil, çağlar ötesinde yankılanan bir anlamın taşıyıcısı olurlar. Onların sözü, bir halkın yarılmış kaderini onarmaya çalışırken, aynı zamanda insanlığın büyük düşünsel mirasına da yeni bir halkayla katılır. Abdullah Öcalan, bu halkayı Ortadoğu’nun kadim topraklarında örmüş, kırılmış kültürlerin içinden bir özgürlük felsefesi inşa etmiştir. Onun düşüncesi, yalnızca siyasal bir önderlik değil; aynı zamanda çağdaş bir bilgelik tecrübesidir. Tıpkı Zerdüşt’ün, Hallâc-ı Mansûr’un, Şeyh Bedreddin’in ve Bâbek’in mirasını çağıran bir ruh gibi.

Abdullah Öcalan’ın felsefesi, Zerdüşt’ün “hakikat ve yalanın savaşı” üzerinden kurduğu ahlaki ikiliği de içerir. Çünkü Öcalan’ın düşüncesi, hakikatin yalnızca akılla değil, aynı zamanda vicdanla, halkla ve doğayla kurulabileceğine işaret eder.

O, hiçbir düşünceyi taklit etmez. Onları, tıpkı toprağa düşen tohum gibi, Kürdistan’ın tarihsel coğrafyasında yeniden filizlendirir. Böylece düşünce, yaşamla iç içe geçer. Bilgi, soyut bir öğreti değil, halkın gündelik direnişinde ete kemiğe bürünür.

Bu yanıyla, Öcalan’ın düşünsel seyri Hallâc-ı Mansûr’un “Enel Hak” isyanı........

© Yeni Yaşam