menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Eşikte…

20 3
07.08.2025

TBMM [Çözüm] Komisyonu, kendisiyle birlikte, sert hakikatleri örten, hayalleri, beklentileri, safsata ve fantezileri olduğu kadar çelişkilerinin içerdiği imkanları, potansiyelleri ve momentleri de sürükleyerek kuruldu.

Neresinden bakarsanız bakın, tarih bir kez daha Friedrich Engels’in öngördüğü şekilde tecelli etmiş oldu: “[…] Tarih öyle bir biçimde gelişir ki, nihai sonuç daima sayısız bireysel iradenin çatışmasından doğar. Bu iradelerin her biri, kendi özel yaşam koşullarının ürünü olarak ortaya çıkar. Böylece birbirini kesen sayısız vektörden bir bileşke – yani tarihsel olay – ortaya çıkar. Bu tarihsel olay da bir bütün olarak etkin bir gücün bilinçsiz ve istem dışı ürünü olarak değerlendirilebilir. Çünkü her bireyin istediği şey, diğerlerinin iradesiyle engellenir ve ortaya çıkan sonuç, hiç kimsenin bilinçli olarak istememiş olduğu bir şey olur. İşte bu yüzden tarih, bir doğa süreci gibi işler ve esas olarak doğayla aynı hareket yasalarına tabidir. Ancak, bireysel iradeler […] sonuçta doğrudan istediklerine ulaşamazlar; bunun yerine ortak bir ortamda birbirine karışarak tek bir ortak bileşkeye dönüşürler. Ne var ki bu durum, bireysel iradelerin sıfıra baliğ olduğu anlamına gelmez. Aksine, her biri bu bileşkede pay sahibidir ve bu sonucu oluşturan etkenler arasında yer alır.”

Bu açıdan dokuz ay önce güvenlik bürokrasisinin rüyalarını süsleyen bir “mutlu son” fantezisi halinde “terör eylemlerine koşulsuz olarak derhal son vermek, silahlarla dağdan inip Türkiye Cumhuriyeti devletine teslim olmak ve Türk adaletinin vereceği hükme razı olarak ceza çekmek” diye özetlenen kurmacalardan önceki gün TBMM Başkanı’nın Komisyon açılış konuşmasındaki “Kürdün onurunu koru[yan], Türk’ün gururunu hiçe say[mayan] bir [barış]” ufkuna ulaşılmış olması önemli. Bir kez daha, hiçbir iradenin, birbirini çelen kuvvetler ortamında nesnel olarak “sürecin” dışına atılamayacağına, bileşkede kendisini ifadeye devam edeceğine hep birlikte tanık oluyoruz.

TBMM’de kurulan “Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu” bu anlamda bir eşik oluşturuyor: İktidar blokunun güvenlikçi iradesiyle Kürt halkının ve demokratik muhalefetinin özgürlükçü iradesinin birbirleriyle karşılaşarak yeni bileşkelere geçiş imkanlarını müzakere edecekleri bir eşik. Bu anlamda Cumhur İttifakı bileşenlerinin ve müttefiklerinin kendileriyle birlikte iktidar blokunun eşikten içeriye güvenlikçi diyarların tozunu toprağını, sözünü söylemini, taşımaksızın edebileceklerini düşünmek saflıktan öteye geçmez. Bu açıdan, her ne kadar iktidar bagajından bir şeyleri dışarıda bırakıp, karşıtlarından ödünç aldığı belagatle denge tutturmaya çalışsa da TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’un açış konuşmasında dile getirdiği yaklaşımın ağırlık merkezinde, “toplumsal psikolojinin yönetimi”, “milli birlik” vurgusu gibi söylemler üzerinden güvenlikçi gibi tınlamayan bir dille güvenlikçi rejimin sürdürülebilirliğini sağlama kaygısının yer aldığı ortada.

Her şeyden önce, 2013-15 dönemindeki........

© Yeni Yaşam