menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Ankara’nın tek derdi: Kürtler

17 0
05.02.2025

Bu ikinci kez oluyor… Baş başa görüşmede tehdit ve iltifatlarla serseme çevirdiklerini düşündükleri “mevkidaş”ın aslında “vasal”, kendilerininse “süzeren” olduğunu ima eden bir sahne düzenlemesi olarak tertip edilmiş “ortak basın toplantısı”nda konuk “mevkidaş”lar, Ankara’dakilerin tüm afra tafrasına sabırla tahammül gösterdikten sonra, eşitler arası bir ilişkiden aşağısına razı olmadıklarını nezaketle ifade edip Şam’a geri dönüyorlar.

Tayyip Erdoğan’ın, “mevkidaş”ı, “Suriye geçiş dönemi cumhurbaşkanı” Ahmed eş-Şara’yı önceki gün “külliye”sinde “ağırlaması” bu açıdan “dejavu” gibiydi. Sanki, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın, 16 Ocak’ta Suriye fiili yönetiminin “dışişleri bakanı” Esad Hasan Şeybani’yi “ağırlaması”nın tıpkısı başka suretler altında tekerrür ediyordu.

Hakan Fidan geçtiğimiz ay, “reis”inden daha reis pozlarda, kasılmaktan çatlayacak beden dilinin eşliğinde “konuk mevkidaş”ı orada dikilip dururken Suriye’de yapılacak işler konusunda esip gürlemişti: “[…] Yeni Suriye’de PKK, YPG ve DEAŞ gibi terör örgütlerine yer yok. Yeni yönetimin terörle mücadele konusundaki azminden memnuniyet duyuyoruz. Şimdi, bunun uygulamaya geçmesi gerekiyor. Terör örgütleriyle mücadele alanında üçüncü ülkelerle iş birliği konusunda önemli bir tecrübemiz var. Yeni Suriye yönetimiyle de benzer bir iş birliği tesis etmek istiyoruz. […] Şu hususu bir kez daha açıkça ifade etmek istiyorum: Bölgenin geleceğinde teröre yer yoktur. Suriye’nin parçalanmasına asla rıza göstermeyeceğiz.”

Fidan, Şeybani ziyareti öncesinde Türkiye kamuoyunun Suriye’deki asıl patronun kendileri olduğuna inandırılmasına özgülenmiş bir psikolojik hareket programından ibaret CNNTürk programında HTŞ adına esip gürlemişti. Suriye’deki yeni yönetimin Suriye Demokratik Güçleri’yle müzakerelerinin “teslimiyet” dışında bir yere varması ihtimalini sıfırlayarak ve Kürtler’in mücadele kapasitesini küçümseyerek şöyle demişti: “[…] Bu insanlar buraya savaşarak geldiler. Şam’daki yönetim, öyle herhangi bir hafife alınacak yönetim değil. Savaştan korkanların olduğu bir yönetim değil. Savaşarak ele geçirdiler.”

Ama Fidan, “esas oğlan”ın kendileri olduğu iddiasına gölge düşürecek değildi elbette: “Bizim onlara verdiğimiz ültimatom ortada. Amerikalılar üzerinden de verdik, basın üzerinden de. Uluslararası terörist savaşçı niteliği taşıyan, Türkiye’den, İran’dan, Irak’tan gelmişlerin behemehal terk etmeleri gerekiyor […] Biz ültimatomları veya şartları söylerken şunun için söylüyoruz, eğer askerî harekât olmasını istemiyorsanız bölgede ne bizim tarafımızdan ne Suriye’deki yeni yönetim tarafından, bunun şartları bellidir.”

Fidan’ın şartları “PKK mensuplarının Suriye’yi terk etmesi, ardından diğer kadroların silahlarını bırakarak yeni sisteme dahil olmaları”ydı. 40 yıldır TSK ve PKK arasında doğrudan süre giden, “dört parça Kürdistan” gerçekliği kapsamında Irak, Suriye ve İran’a da sıçrayan, on binlerce hayata mal olan ve her gün yeni hayatları alıp götürerek süren savaşın Hakan Fidan’ın gözündeki manasıysa şundan ibaretti: “Sen terör faaliyeti içerisindesin. Bunu kendin de kabul ediyorsun. Toplamışsın dünyanın her tarafından adamları, başkasının toprağını işgal etmişsin, petrolün üstüne çökmüşsün.........

© Yeni Yaşam