Barış ve demokrasi devletten beklenmeyecek kadar değerlidir
Sürecin gidişatı başta her parçada Kürtler olmak üzere Aleviler, kadınlar, demokrasi güçleri ve bütün bir toplumun ilgi odağı olmaya devam ediyor. Böyle olması normal ve doğru olandır. Çünkü söz konusu süreç milyonlarca insanın kaderini etkilemektedir. Dolayısıyla süreci izlemek, yapılması gerekenleri yapmak görevdir. Olan bitenlere bakıldığında sürecin nasıl ilerlemesi gerektiği kolayca anlaşılmaktadır.
Bir yıl önce başlayan süreç, Kürt Halk Önderi Öcalan’ın cesur kararları ve yaratıcı yaklaşımlarıyla önemli bir aşmayı geride bırakmıştır.
Yoksa barış ve demokratik toplum süreci, devleti yönetenlerin, bir gece ansızın demokrat olmalarından, demokratik dönüşüm yaşamalarından, Kürt sorununu demokratik bir perspektifle çözmeyi amaçlamalarından dolayı, bu noktaya gelmemiştir. Devleti yönetenlerin başından beri izledikleri politikalarla ve kullandıkları jargonla, süreci ilerletmekten cesur davranmadıkları açıktır.
Devlet, Kürt halkının ulusal demokratik haklarının kabul edilmesini” taviz” olarak görmüştür. Bu nedenle klasik devlet yaklaşımı olan sıfır “taviz” vermeyi esas almıştır. Devlete göre Kürtler, “hakları olmayan kardeşlerdir.” Kürt sorunu, “dış güçlerin fitnesidir.” Kürt Özgürlük Hareketi ise, “teröristtir.”
Böyle düşünüldüğü için sürecin başlamasından beri devleti yönetenler, “Barış ve Demokratik Toplum” “çözüm süreci” “Kürt sorunu” Kürt- Kürdistan gibi kavramları kullanmaktan ısrarla kaçınmışlardır. Neredeyse bu kavramlara gizli bir yasak uygulamışlardır. Bu nedenle sözde “Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi” komisyonunda “Kürt ve barış” kavramlarının geçmesi istenmemiştir. Aynı şekilde........





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Stefano Lusa
Mort Laitner
Sabine Sterk
Robert Sarner
Ellen Ginsberg Simon
Mark Travers Ph.d