ALEVİLİK-BEKTAŞİLİK NEDİR?
“Dostumuzla beraber, yaralanır kanarız,
Her nefeste aşk ile Yaradan’ı anarız.
Erenler Meydanı’na, vahdet ile gir de gör,
Kırk budaklı şamdanda kırkımız bir yanarız.”
–Hacı Bektaş Veli
Alevilik / Bektaşilik / Yesevilik
Arapça bir kelime olan Alevî, lügatte “Ali’ye mensup” anlamına gelir. Kelimenin çoğul şekli Aleviyye ve Aleviyyûn’dur. Alevî terimi İslâm tarihinde Hz. Ali soyundan gelenler mânâsında, ayrıca siyasî, tasavvufî ve itikadî anlamda kullanılmıştır.
Kelimenin lügat manası bu olsa da tarihte tasavvufçular, edebiyatçılar, mezhep ve fırkaları inceleyen Makalat yazarları Aleviliği farklı anlamlarda kullanmışlardır. Mesela tasavvufta Hz. Ali silsilesinden gelenlere Alevi denilmiş iken mezhep tarihçileri tarafından Şia ve kolları ile eş mânâda kullanılmıştır. Fakat 18-19. asırları ve daha öncesini incelediğimizde, bugünkü mânâsının temeli olan Anadolu ve Balkanlarda yaşamış Kızılbaş, Işıklar, Abdallar ve daha genel anlamıyla Bektaşî olarak isimlendirilen dinî-tasavvufî topluluklara Alevî denildiğini görürüz.
Anlaşılacağı üzere Alevî isimlendirmesi tek bir manayı kapsamaz, bir çatı görevi görür. Bizim Türk tasavvuf inancında konumlandırdığımız Aleviliğin özü ise Bektaşiliğe, dolayısıyla Yeseviliğe dayanmaktadır.
Bugün, Alevî köylerine gittiğimizde Alevî isimlendirmesinin çok yeni olduğunu, daha çok Kızılbaş, Bektaşî gibi isimlendirmelerin yaygın olduğunu görüyoruz. Bunun da tarihî bir süreci var. Özellikle 16. yy’da Osmanlı – Safevi ilişkileri dolayısıyla Şah İsmail taraftarları Kızılbaş ismini yoğun bir şekilde kullanmıştır. Anadolu’da da bu isim kabul görmüştür. Sonraları Balım Sultan’ın etkisi ile bu minvalde ilerleyen inanç sisteminin adı Bektaşilik olmuştur ve Yeniçeri Ocağı da Bektaşilerden oluşmaktadır. Bektaşi ismi ve ekolü de Balım Sultan sonrasında Osmanlı Devleti tarafından tanınır olmuş ve yüksek ihtimam görmüştür. Şehir Bektaşileri ve Köy Bektaşileri diye iki kola bürünen bu tasavvufî inanç sistemine köylerdeki bağlılık daha çok olmuştur. 1826’da Yeniçeri Ocağı’nın kapatılmasıyla birlikte Bektaşiliğe karşı Osmanlı Devleti’nin bakışı değişmiş ve Bektaşiliğin merkezi Arnavutluk’a taşınarak Anadolu’dan uzak tutulmuş ve Anadolu’da sadece köylerde daha kapalı bir şekilde ilerlemiştir. Cumhuriyet’in kurulması, tekke ve zaviyelerin kapatılması ile Alevî ismi yeniden gündeme gelmiş ve önceden var olmayan özellikle cumhuriyet sonrası köyden şehre geçişle birlikte cemevleri gündeme gelmiştir.
Bektaşiliğin bizim mayamızda nasıl yer aldığını anlamamız için tanrı-insan-âlem tasavvurunu da kısaca inceleyelim.
“Hoşça bak zâtına kim zübde-i âlemsin sen
Merdüm-i dîde-i ekvân olan âdemsin sen.”
(Hoşça bak kendine ki kâinatın özüsün sen.
Bütün yaratıkların gözbebeği olan insansın sen.)
-Şeyh Galip
Aleviliğin günümüzdeki durumunu değerlendirmeden önce kısaca Yesevilikle bağlantısından ve Yesevilikten de bahsedelim.
Yesevilik / Yeseviyye
Yesevilik 12. yy’da Hoca Ahmet Yesevi’nin Divan-ı Hikmet isimli Türkçe hikmetlerini barındıran eserle birlikte zamanla sistematik hâle gelmiş ve “alp-eren” tiplemesiyle karşımıza çıkan derviş tipini inşa etmiş bir ekoldür. Hoca Ahmet Yesevi; Emeviler ve Abbasiler dolayısıyla Arap ve Fars kültürü hakimiyetinde olan İslamî aktarımı Türk........





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Stefano Lusa
Mort Laitner
Robert Sarner
Andrew Silow-Carroll
Constantin Von Hoffmeister
Ellen Ginsberg Simon
Mark Travers Ph.d