VATANA ADANMIŞ BİR ÖMÜR: MAREŞAL FEVZİ ÇAKMAK – 2
Türk’ün son büyük mareşali Fevzi Çakmak Paşa’yı elimizden geldiğinde anmaya çalıştığımız yazımızın ilk bölümünde Fevzi Çakmak Paşa’nın çocukluğunu ve gençlik yıllarını, Türk’ün ölüm kalım mücadelesini, bu mücadelenin başarıyla sonuçlanmasını, Türk milletinin yeniden bu vatanın gerçek sahibi oluşunu; Atatürk’ün, Kızılca Gün’de milleti Ergenekon’dan çıkartacak bir başbuğ olarak ortaya çıkışını anlatmıştık. Devamında Fevzi Çakmak Paşa, tercihini askerlikten yana yaparak Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk Genelkurmay Başkanı olmuş, Türk milletinin dört kolla sarıldığı Türkiye’yi tekrar hak ettiği yerlere çıkartacak hamlelere askerî yönden dâhil olmuştu.
Bu bölümde ise Türkiye Cumhuriyeti’nin mareşali Fevzi Paşa’nın savaş sonrası hayatına ve gelişen şartlara karşı tutunduğu tavra şahit olacağız.
Çoğu henüz 40’lı yaşlarda olan genç subaylar tam bağımsız Türk Devleti’nin inşasına girişmişti. Eskiden yapılmış hatalara yakından tanık olan bu subaylar, tekrar aynı hatalara düşmemek için tedbirler almak istiyordu.
Geçmişte yapılan en büyük hatalardan birisi ordu ile siyaset arasındaki dengesizlikti. Balkan Harbi hezimeti bunun en belirgin örneklerindendi. Bağımsız Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra Atatürk, bu tehlikeye karşı önlemini aldı ve silah arkadaşlarına bir seçim sundu: “Siyaset ya da askerlik. İkisi beraber olmaz!” Millî Mücadele komutanlarından çoğu üniformalarını çıkarıp siyasete girişirken bir kısmı da askerliği seçti. Askerliği seçen bir isim de Mareşal Fevzi Çakmak Paşa’ydı.
Fevzi Paşa, siyasetten ilişiğini kesmiş ve Genelkurmay Başkanlığı görevini üstlenmişti. Atatürk’ün Fevzi Paşa’dan en büyük isteği orduya siyasetin girmesine engel olmasıydı. Fevzi Paşa buna hep uymuş, tüm hayatı boyunca siyaset ile orduyu ayrı tutmuştu. Harp Akademisinde de geleceğin kurmay adaylarına ordunun politikaya karışmasının etkilerini anlatan dersler vermişti.
Cumhuriyetin kuruluşundan bir süre sonra aralarında önemli şahsiyetlerin de bulunduğu bir grup, Fevzi Paşa’ya Atatürk’ü devirerek yerine onun geçmesi teklifini etmiş ancak Fevzi Paşa ordunun politikaya bulaşmasını hiç doğru bulmadığını ve buna hiçbir zaman razı olmayacağını söyleyerek kesin bir dille reddetmişti. Atatürk’e olan saygısı ve sadakati hep devam etmişti.
Atatürk’ün Vefatından Sonra
Mustafa Kemal Paşa, gittikçe kötüleşen sağlık durumu sonucu 10 Kasım 1938’de vefat etti. Hemen ertesi gün TBMM toplanacak, Atatürk’ten sonraki cumhurbaşkanı seçilecekti.
O günün gecesi Fevzi Paşa’nın kapısını Ali Sabit (Akbaytogan) çalar ve yapılacak seçim için ondan aday olmasını ister. Fevzi Paşa ise hukukî mevzuatın aday olması için uygun olmadığını, bugünkü halde Cumhurbaşkanı olmaya en layık olan ismin İsmet Paşa olduğunu söyleyerek teklifi geri çevirir. Aynı gün bu kez Başbakan Celal Bayar aynı teklifle kapısını çalar. Celal Bayar’a da aynı cevabı verir ve yine teklifi reddeder, seçimde de İsmet İnönü’yü destekler. 11 Kasım 1938’de Türkiye Cumhuriyeti’nin ikinci Cumhurbaşkanı İsmet İnönü olur.
Fevzi Paşa daha sonra “Şuna inanıyorum ki o sırada ben desteklememiş olsaydım İsmet İnönü cumhurbaşkanı olamazdı. Milletvekillerinin çoğu ona son zamanlarda Atatürk’ün ona güvenmediği, yanında istemediği gözüyle bakıyorlardı. Artık samimi olarak kendisinden memleket için büyük hizmetler bekliyorum.” demiştir. Mareşal Fevzi Çakmak, teklifi reddetmesiyle ordu siyaset ayrımına yine değinmiş, tavrından taviz vermemiştir.
Bu zor günlerde kendisinin yanında olan Fevzi Paşa’ya İsmet Paşa’nın teşekkürü (!) biraz farklı olacaktır…
1939’da İkinci Dünya Savaşı patlak verir ve dünya yeniden bir felakete doğru sürüklenir. Avrupa’da kan gövdeyi götürürken Türkiye’nin savaşa girmesi tartışılmakta, devletler tarafından savaşa katılma konusunda baskılar gelmektedir. 25 yıl önce genç bir subayken Birinci Dünya Savaşı’na tanık olmuş ve Osmanlı’nın savaş sonucu nasıl bir hezimete uğradığını görmüş devlet yönetimi, savaş boyunca ikili bir politika izler ve Türkiye’yi savaştan uzak tutmaya çalışır. Ordunun başında bulunan Fevzi Paşa’nın da tavrı Türkiye’nin savaşa girmemesi konusundadır. Neticede Türkiye savaşa fiili olarak girmez ve 1944’te savaş müttefik devletlerinin zaferiyle sona erer. Savaşla da birlikte Sovyetler Birliği’nin de etkisiyle ülkede komünizm etkisini arttırmaya başlar. Komünizme hep karşı olmuş ve Atatürk’e olan bağlılığından hiç kopmamış olan Fevzi Paşa, Sovyetler Birliği’nin baskısı üzerine Alman yanlısı olması bahanesiyle, yaş haddi gerekçesiyle İsmet İnönü tarafından emekliye sevk ettirir.
Bir devir sona ermektedir. 1898’de genç bir yüzbaşı olarak başladığı askerlik hayatı tam 46 yıl sonra bitmektedir. Bir sonraki aşama daha onur kırıcıdır Fevzi Paşa için. 1945 yılında Harbiye’nin 100. Yılı kutlamaları için bütün emekli subaylar davet edilirken en yüksek rütbeli subay olan Fevzi Paşa davet edilmez. Fevzi Paşa önce bu durum için bir kasıt düşünmez. Sonra törende okuldan mezun olanlar sayılırken kendi isminin zikredilmediğini öğrenince İsmet İnönü tarafından yapılan saygısızlığı anlar. Zamanında Fevzi Paşa, idam sehpasından almıştır İsmet İnönü’yü. Kendi söylediğine göre İkinci Dünya Savaşı’nı Türkiye’den uzak tutan yine Fevzi Paşa’dır. Ancak İsmet İnönü başarısına ortak istemez. Çünkü Fevzi Paşa hem ordu hem Türk milleti tarafından çok sevilmektedir. Halkın gözünde İsmet İnönü ise yaptığı hatalarla, Atatürk’ün onu yanından uzaklaştırmasıyla tanınıyordur.
Günden güne İsmet İnönü ve CHP halkın gözünden düşmektedir. 2. Dünya Savaşı’nın sonuna doğru Türkiye’nin kazanan tarafta olmak için Almanya’ya savaş ilan etmesi,........
© Yeni Ufuk Dergisi
