menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Medyanın kurduğu dünya: Türk dizlerinde arzu, organsız beden ve duygu sömürüsü

103 0
previous day

Bin yıl İslâm’ın bayraktarlığını yapan bu toplum, şimdi bütün yerkürede, yerkürenin her yerinde ahlâksızlığın bayraktarlığını yapıyor, ahlâksızlığın zirve yaptığı, ruhumuzu delik deşik eden, kurşuna dizen dizilerle.

Dizi dilini, mantığını, ahlâkını bütün yönleriyle Deleuze’ün felsefesi ışığında ele alan bir metin sunuyorum size. MTO’muzun en parlak isimlerinden Mehmet Varıcı Hocamız’ın derinlikli, düşünmeye kışkırtıcı kaleminden.


İMGENİN TÜKENİŞİ: KOPYA SAHNELERİN ÇOĞALMASI

Ekran bir ışık hüzmesinden fazlası olup görmenin rejimini kuran bir siyasettir. Türkiye’nin dizi sektörü, son yılların en çok konuşulan yapımlarını üretirken aynı anda seyircinin duygu düzenini, aile tasavvurunu ve toplumsal tahayyülünü yeniden kodlayan bir çerçeveleme ekonomisi işletiyor.

Kamera yalnızca kaydetmiyor; seçiyor, dışarıda bırakıyor, yaklaştırıyor, uzaklaştırıyor, hızlandırıyor, donduruyor. Çerçevenin bu seçiciliği, hayatı parçalar hâlinde yeniden tertip eden bir güç hâline geliyor. Bu güç, aileyi yalnızca bir hikâye mekânına dönüştürmüyor; aile imgesinin etrafında toplumsal bir paniği de sürekli kışkırtıyor.

Seyir halindeki çerçeve, çoğu yapımda riskten kaçan bir dramaturjiyle birleşiyor. Bölüm sonu çengeli, sosyal medyada gündem avcılığı, algoritmik ritim… Edebî sabırla büyümesi gereken karakter katları yerine olay üretimi öne çıkıyor. Olay çoğaldıkça anlam sığlaşıyor, ifadeler keskinleşiyor, düşünce köreliyor. Görüntü akışı hızlandıkça, görme derinliği azalıyor. Böylece endüstri, seyirciye sürekli hareket vaat eden ama varoluşsal duruşu erteleyen bir görsel rejim kuruyor.


ÇERÇEVELEME: GÖRÜNÜR OLANIN İDEOLOJİSİ

İmge, düşünceyi açan bir olaydır. Tekrar eden kalıp planlarla kurulan sahneler düşünceyi genişletmek yerine refleks........

© Yeni Şafak