Zamânın ruhu, zamânın aklı
Ahmed Hamdi Tanpınar, felsefî derinlik taşıyan o mâlûm, unutulmaz şiirinde zamâna dâir çok çarpıcı bir tespit yapar.
Zamânın ne içinde ne de dışında olduğunu kaydettikten sonra, “Yekpâre geniş bir ânın parçalanmaz akışında”
olduğunu ifâde eder. Bu zamân algısı, binlerce senelik kadim dünyânın, çok farklı coğrafyalarında büyük ölçüde paylaşılan bir algıdır aslında. Diğer taraftan, bu akışın düz değil dâirevî-helezonik olduğunu unutmamak gerekir. Kültürel antropoloji çalışmalarında, ceddimizin zamân algısının biz modernlerden ne kadar farklı ortaya koyan tespitler hayli baskındır.
Modern zamân algısı, kadim dünyâdakinin aksine zamânı parçaladı.
Geçmiş, şu an ve gelecek arasına katı ayırımlar döşedi. Dahası,
dâirevîliğin yerine düzçizgisel bir anlayışı i
kâme etti. Zihinler buna göre yeniden formatlandı. Kadim zamân algısı taşlandı; çocuksu bir bakış olarak alay konusu edildi. Dünün dün, bugünün bugün olduğunu ilân eden bakıştı bu. Tekmil modern iş ve işlemler ve mühendislikler yeni zamân şablonlarına oturtularak yeniden târif edildi. Burada şuna işâret etmek son derecede hayâtîdir.
Dönüşümün arkasında kapitalizmin gereklilikleri yatıyordu.
Kapitalizmin dâirevî bir zaman algısı içinde kendisini büyütmesi; üstelik büyümeyi sonsuzlaştırması mümkün değildi. Bunun kırılması ve yok edilmesi gerekiyordu. Kapitalizm diğer taraftan, öngörülebilir, hesap ve kontrol edilebilir
bir dünyâyı
arzu ediyordu. Sürprizlerden hiç hoşlanmıyordu. Eğer insan varoluşun ve zamânın yekpâre olduğu bir iklimde tutulursa, nerede duracağı bilinmeyen, ama fırsatları iştah kabartan kapitalist etkinlik duygusundan uzaklaşacağını düşünüyorlardı.
İnsanı kuşatan ve onu varlığın birliğine bağlayan kader duygusu
(fortuna) terk edilmeli, bunun yerine insan zamânın dışına çıkarılmalı ve ona hükmetmeliydi. Artık insanın bağımlısı olduğu
kadercilik (
fortuna
) terk edilmeli ve kendi kaderini kendisi yapan insan
(destinata) onun yerini almalıydı. İnsanın yüceltildiği fikirler çok dâvetkâr ve iştah kabartıcıydı. Başta Kilise olmak üzere müesses dinlerin çürümüşlüğü bu dâvetleri daha da baştan çıkartıcı yapıyordu.........
© Yeni Şafak
