menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Kur’ân’ı asrın idrakine söyletmek

67 0
15.09.2025

Bugün daha çok “dinî ilimler” adıyla andığımız ama klasik dönemde esas itibariyle “şerî ilimler” olarak adlandırılan ilimler arasında bazılarının gerçekte bir bilim olup olmadığı tartışılagelmiştir. Bunlardan biri tefsir ilmidir. Tefsirin İslam’ın erken döneminden beri hem ilim adamları cemaati hem müstakil bir literatürü olduğunda kuşku yoktur. Yani müfessirler olarak adlandırılan ve uzmanlığı bilhassa Kur’ân tefsiri olan bir grup olduğu gibi hicrî ilk yüzyıldan itibaren istikrarlı bir şekilde genişleyerek devam eden ve yalnızca tefsir ilmi kapsamına giren bir literatür de bulunmaktadır. Buna rağmen tefsirin bilim olmanın şartlarını tam olarak taşıyıp taşımadığı hep tartışılmış, aynı muhitte yetişen hatta aralarında hoca-talebe ilişkisi olan âlimler farklı kanaatler dile getirmiştir. Mesela Osmanlı ilmiye geleneğinin kurucu düşünürlerinden Molla Fenârî Aynu’l-ayân isimli Fâtiha tefsiri mukaddimesinde tefsirin hakiki anlamda bir ilim olmadığını, farklı ilimlerde kazanılan melekelerin işletildiği bir çalışma alanı olduğunu iddia eder. Fakat Fenârî’nin meşhur öğrencisi Muhyiddin Kâfiyeci et-Teysîr adlı eserinde tefsiri bir ilim olarak inşa etmeye çalışır.

Aslında bu tartışmaların sebebi şudur: Kur’ân’ı anlama faaliyeti çok bileşenli ve katmanlı çabadır. Muhtelif seviyelerde Kur’ân Arapçası bilgisiyle ayet ve lafızların anlamlarını kavramak bu çabanın sadece bir katmanını oluşturur. Ayet ve lafızların söz konusu ettiği nesne, durum, olay ve olguların bilgisine ulaşmak........

© Yeni Şafak