menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Gazze’yi konuşmak

17 17
03.06.2025

“Neren uzundur” diye sormuşlar bir muammere, “yaram uzundur” demiş.

Yaramız

dır dıştaki her şeye ilk çarpandır. Ağrısıyla zihnimizdeki varlığını sürekli diri tutarken, uzandığımız her yere de önce o varır; çünkü öndelik ve öncelik onun hakikatidir. Varlığından kaynaklanan endişemiz ve korkumuzla aklımızın, ilgilerimizin hep eşiğinde durur; onu unutmaya çalıştığımızda yani negatif gayretimizde bile yine fiillerimizin önüne yerleşen odur.

Gazze

tanımlı içsel yaramız da böyledir. Müslüman’ın kendisi için istediğini mümin kardeşi için de istemedikçe iman etmiş olamayacağını haber veren Peygamber Aleyhisselam, “Müminler, birbirlerini sevmede, birbirlerine şefkat ve merhamet göstermede, tıpkı bir organı rahatsızlandığında diğer organları da uykusuzluk ve yüksek ateşle bu acıyı paylaşan bir bedene benzer.” diye buyurarak onu doğrudan bedenimize dahil etmiştir.

Bu sebeple Gazze insani ve imani yönden tarihi, siyasi, askeri… tüm izahların hem berisinde hem yanında hem de ötesinde durmaktadır. Neyi dinlesek ona çıkmakta, neye dikkat kesilsek o olmakta ve nereye baksak ufkumuzda o durmaktadır.

Bu çift sorumluluk yani insan ve mümin olarak yükümlülük, Gazze’yi -sürekli gündemde tutmak manasında- zorunlu olarak konuşmamızı gerektirmektedir. Ancak iki mesele var ki, bunu zorlaştırmaktadır.

Birincisi, Gazze hassasiyetini yüklenen toplum, toplum olmanın gereğine göre ses vermemizi değil yakınında çığlık atmamızı istemektedir zira toplumun müşterek dikkati buna yönelebilmektedir. Çığlığın zemini ise toplumu galeyana getirebilmek için kahramanlık nutukları atmaktır; olmayan üstünlüğü........

© Yeni Şafak