Seküler aklın din talebi ve Diyanet'in hutbeleri
Yaşadığı çağın izlerini üzerinde taşıyan bir varlık insan. İçinde bulunduğumuz zaman ve mekânın şartları, her açıdan üzerimizde etki bırakıyor. Az ya da çok, ama mutlaka etkiliyor insanı. Yirmi birinci yüzyılda yaşıyoruz. İnsanlık, zamanın bu dilimine gelinceye kadar çeşitli açılardan pek çok evreler geçirdi. Konumuz gereği insanlığın din ve inanç açısından yaşadığı gelişim ya da değişim evrelerine baktığımızda “zamanın ruhu” denilen şeyle karşılaşıyoruz. Mesela Ortaçağ’da dünyanın hangi coğrafyasına bakarsanız bakın, toplumsal hayatın temel belirleyicisinin dinî inanç ve pratikler olduğunu görürsünüz. O çağlarda kutsalı olmayan bir birey belki bulunabilir, ancak kutsalı olmayan bir toplum hatta küçük bir topluluk bile bulmak imkânsız gibidir. Bugünkü tablo ise özellikle Batı’da tamamen farklıdır. Günümüzdeki Batı toplumlarının pek çoğunda artık ateizmin, apateizmin (Tanrı umursamazlık), agnostisizmin (bilinemezcilik) ya da deizmin yaygınlığı, dinlerden daha fazla hissedilmektedir. Dinin toplumsal hayatı şekillendirici hiçbir etkisi de görülmemektedir.
Peki, zamanın ruhundaki bu değişiklik nasıl oldu? Avrupa’nın aslında kendi içinde yaşadığı reform, rönesans ve aydınlanma süreçleri, insanın kutsaldan uzaklaşmasıyla sonuçlandı. İlk başlarda bu süreç, yalnızca siyasete aşırı bir şekilde bulaşmış olan, pek çok ticarî menfaate sahip olan ve kendi hegemonyasını korumak için insanların özgür düşünmelerine karşı çıkan kilise müessesesine, bir başka ifadeyle dinin kurumsal şekline bir başkaldırı görünümündeydi. Ancak zamanla tümüyle dinden ve kutsaldan uzaklaşmaya dönüştü.
Aydınlanma sürecinin sonunda ortaya çıkan modernlik, sekülerliği de beraberinde getirmiştir. Bugün dünya üzerinde hiçbir büyük şehir yoktur ki modernlik ve sekülerlikten nasibini almamış olsun. Peki, nedir sekülerlik? “Seküler” kelimesi, Latince “saeculum” kelimesinden gelir. “Saeculum” kelimesinin zamansal ve mekânsal bir delâleti vardır. O da “şimdi” ve “burası”dır. Dolayısıyla sekülerlik, ölüm sonrasını dikkate almadan şimdiyi, metafizik âlemle ilgilenmeksizin fizik âlemle ilgilenmeyi salık verir. Bu sebeple “İnsan aklının ve dilinin, dinî ve metafizik denetimden kurtarılması” olarak tanımlanabilir. “Sekülerleşmek, nasıl bir sonuç doğurur?” sorusunun cevabını Richard K. Fenn şöyle verir: “Dinî kurumların mallarının kamulaştırılması, dinî kurumların toplumsal gücünün azalması, kutsal yapıların kutsallık derecelerinin sorgulanması, aynı toplumda farklı dinî kültürlerin ortaya çıkması, gelenekçiliğin çözülmesi, bilgi kaynaklarının........
© Yeni Şafak
