Kur’ân Günlüğü -30. Cüz-
Umut Sûresi: Rabbin seni asla yalnız bırakmaz. Umudunu asla yitirme. Geleceğe umut ve azimle yürü
“Kuşluk vaktine ve iyice kararıp sakinleştiğinde geceye yemin olsun ki; Rabbin seni terk etmedi ve sana darılmadı. Elbette işin sonu senin için öncesinden daha hayırlı olacaktır. Rabbin sana mutlaka lütuflarda bulunacak, sen de memnun olacaksın. Hani O, bir zamanlar seni yetim bulup barındırmamış mıydı? Seni şaşkın bir halde bulup sana yol göstermemiş miydi? Ve seni yoksul bulup zengin etmemiş miydi? O hâlde sakın yetimi ezme! Sana el açıp isteyeni de sakın boş çevirme! Rabbinin lütuflarını şükranla an” (Duhâ Sûresi).
“Duhâ Sûresi” olarak bilinen bu mübarek sûre, ilk dönemlerde vahyin bir süre kesintiye uğraması sebebiyle Efendimiz’in (sav) derin bir hüzne ve belki de kısmen endişe ve umutsuzluğa düşmesinin üzerine nazil olmuştur. “Duhâ” kelimesi “kuşluk vakti” anlamına gelir. Mesajı, başta vahyin ilk muhatabı olan Resûl-i Zîşân Efendimiz (sav) olmak üzere tüm muhataplarına Allah’a inandıkları sürece geleceğe dair umutlarını asla yitirmemeleri gerektiğinin vurgulanmasıdır.
Şimdi bu mübarek sûreyi, onu okuyan her muhatabına verdiği mesaja odaklanarak anlamaya çalışalım.
Ey insan! Yaşadığın hayat, bir imtihan için kurgulandığından dolayı bu hayatta bazen üzülecek bazen sevineceksin; gâh ağlayacak gâh güleceksin. Tıpkı içinde yaşadığın zamanın bazen gündüz bazen gece olması gibi. Nasıl ki ne gece bâki ne de gündüz; işte senin hayatında da ne sevinç ânları bâki ne hüzün ânları. O hâlde, sakın ola seni derinden yaralayan, üzen veya hüzne gark eden bir hadise yaşadığında asla kaderine küsme, sakın pes etme ve yılma. Zira kader kendiliğinden olmuyor; onu takdir eden ve yazan bir Mutlak Kudret var. O Mutlak Kudret, ilâhî hikmet gereğince dünya hayatını böyle inişli-çıkışlı, sevincin ve üzüntünün birbirini neredeyse devr-i daim suretinde kovaladığı bir serüven olarak tasarlamış; senin yaşadıklarının da öyle yaşanmasını takdir etmiştir. Dolayısıyla üzüntü anlarında hemen gece ve gündüzü hatırla. Nasıl ki karanlığın en zirveye çıktığı ânın hemen akabinde ufukta aydınlığa doğru bir seyir başlıyorsa, senin hayatında da karanlığın zirve yaptığı ânların hemen ardından şafak sökebilir. Şu hâlde hüzne gark olduğunda “Ne dem bâki ne gam bâki!” deyip şafağın sökmesini umutla bekle. Sakın Rabbinin seni terk ettiğini, yalnız başına bıraktığını düşünme. Değil mi ki O, sana senden daha yakın, asla seni terk etmez, asla seni çaresiz bırakmaz. Gelecek, bugünden daha güzel olacak; buna canıgönülden inan. Bak Muhammed Mustafa’ya (sav). Risaletin ilk zamanlarında neler çekti; yaşadığı şehirden hicret etmek zorunda kaldı. Nice cenklere girdi çıktı. Ama asla yılmadı, yorulmadı ve durmadı. Nihayetinde Rabbi hicret etmek zorunda kaldığı Mekke’ye onun fâtih bir komutan olarak dönmesini sağladı. Sen de bugün çok sevdiğin bir yeri, bir şeyi ya da bir kişiyi terk etmek........
© Yeni Şafak
