menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Sihirli ya da zehirli kelime: “İş”

55 17
02.08.2024

Bazı arkadaşlar, arkadaşlıklar yüktür. Nerede ne zaman karşılaşacağınızı bilmezsiniz ama nerede ve ne zaman karşılaşırsanız karşılaşın o gün sizin sırtınıza bir yük gibi binecek; zaman geçtikçe ağırlığını artıra artıra kendini unutulmaz kılacaktır.

Şeniz ile her karşılaşma, yılların yokluğunu telafi edecek bir donanım ile gelir. Son karşılaşma yine öyle oldu. En son 2018’de “Sen de bu diyet listesini uygulamalısın!” diye vapurda yakama yapışmış, Eminönü-Kadıköy hattında bir tanıdık çıkacak da benim kilo vermeye azmetmiş olduğumu zannedecek diye tedirgin bir şekilde etrafıma bakmış, şu yolculuk bi kazasız bitse diye dua üstüne dua etmiş, Şeniz’i amatör diyetisyen frekansından çıkarmak için dikkatini başka noktalara çekmeye beyhude çalışmıştım. O sıralar Şeniz yeni vegan olmuştu ve şundan peynir, bundan et yapmanın derdine düşmüştü. “O kadar et ve peynir seviyorsan ye, badem sütünden ve bademlerden ne istiyorsun?” dedim diye bana küsmüştü.

Ama küsmeden önce dünyanın en zeki, en merhametli insanlarının vegan olduğu konusunda sıkı bir diskur geçmiş, et yiyen insanların ahmaklığına, aptallığına dair konuştukça konuşmuş, et üstüne o kadar konuştuktan sonra “Soyadan köfte yapıyorum, badem sütünden peynir yapıyorum.” diye vegan yemek tariflerine girişince sabrım taşmıştı. Sabrım taşmayaydı küsmesi hafif olurdu. En azından üç gün, üç hafta, üç ay sürerdi. Üzüldüm mü? Hayır.

Şeniz’in küsmesi, küsülen taraf için daima bir armağandır. Ama aradan bir müddet geçtikten sonra Şeniz ortaya çıkar, küstüğünü unutur, yeni bir trend eşliğinde hakimiyetini kurma telaşıyla yükünü boşaltır, gider.

Pandemiden bu yana sesi çıkmamıştı. Ya çok mutlu olmalıydı ya da çok mutsuz. Mutlu olduğu zamanlar mutluluğuna nazar değmesin diye, mutsuz olduğu zamanlar da cildi yorgun görünüyor diye pek ortalarda dolaşmaz Şeniz.

O gün ağır geçen bir toplantıdan çıkmış, odama doğru ilerlerken Meryem ile karşılaştım. Meryem, Deniz Bilimleri’nden, su gibi duru bir arkadaştır. Sükutu ile insanı şifalandıranlardan. En üzüntülü olduğun anda yanında oturur, nasıl bir iklim ile yüklü ise sendeki bütün negatif enerjiyi, kederi ve gamı siler gider. Bir şey söylemez, bir şey yapmaz. Bazen balta girmemiş ormana dönen metruk bahçeye bakar, “Her şey kendi ritminde, kendi rüyasının içinde meskûn.” der. Bazen artık oturulamayacak haldeki iskemlelere bakar “Bunları koruma altına almanız ne güzel olmuş.” der. Koruma altına aldığımız filan yoktur oysa. Biri üstüne oturur da sonra aniden kendini yerde bulur endişesiyle o iskemleyi kimselerin oturamayacağı köşeye yerleştirip ona meşgul görüntüsü vermek için dosyaları üzerine dizmişizdir sadece. Ama Meryem “Koruma altına almanız ne güzel!” dedikten sonra sahiden sandalyelere nadide bir “saraylı” hüviyeti biçeriz de... Neyse.

Meryem “Odana kadar sana eşlik edeyim.” dedi. Anladım ki yüzüm bütün kederimi ele vermektedir. “Eyvallah.” dedim. Eyvallah der demez in misin cin misin sen burada ne gezersin dedirtecek şekilde birden o çıktı. “Ben de sizinle geleyim” dedi. Tanımadığımız biri peşimize takılmaya kalkıyor. Psikolojik sıkıntıları var herhalde diye düşünecektim ki “Ee uzun bir aradan sonra koskoca beş yılın ardından Şeniz değişmiş mi? Bir iltifatınızı, hatta birkaç........

© Yeni Şafak


Get it on Google Play