Siyasette 3. yol tek seçenek
Gazi Mustafa Kemal Atatürk, "seçme ve seçilme hakkı"nı getirirken, milli iradenin özgürce hakim olmasını hedeflemişti.
Türkiye Cumhuriyeti devletine ve Türk milletine aidiyet duygusuyla bağlı olan bireylerin tercihleri, fikirleri, projeleri bir şekilde mutlaka yönetimde etkin olmalıydı.
Atatürk'ün anlayışına göre "milli irade" ifadesi bir seçim malzemesi değildi ya da "demokrasi", otoriter rejimlerin bir örtüsü de değildi. Atatürk, milli irade derken, gerçekten milletin iradesinin hakimiyetinden, demokrasi derken de gerçekten bireylerin yönetimde söz sahibi olmasından bahsediyordu.
Kendisi bunun en güzel örneğini, hem de en kritik bir dönemde ortaya koydu. Devleti kurmadan Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni kurdu, milletin iradesini bu meclisle hakim kıldı, ardından da savaşı yönetmek için tüm yetkileri de bu milletin meclisinden aldı. İşte size milli irade, işte size demokrasi… Böyle bir milli iradeye bağlılığın ve demokrasi uygulamasının dünyada eşi ve benzeri yok.
Ama ne var ki, Atatürk'ün vefatından sonraki süreçte Ata'mızın bu milli iradeye ve demokrasiye bağlılık duruşunu maalesef hiçbir hükümet gösteremedi.
Özellikle de son 23 yıldır ülkemizde, iktidarıyla muhalefetiyle milletinden kopuk, milli iradeyi yok sayan ve demokrasiyi rafa kaldıran bir siyaset tablosunu gördük.
Siz, 1982 anayasasını "darbe anayasası" diye reddeden siyasilerimizin, milli iradeyi yok sayan ve antidemokratik bir uygulama olan yüzde 10 ya da güncel haliyle yüzde 7 olan seçim barajına hayır dediklerini hiç duydunuz mu? Halbuki milyonlarca vatandaşımızın tercihi olmasına rağmen yüzde 6,9'a kadar oy alan partilere meclis kapılarını kapatan, anayasanın ruhuna aykırı olan bir durum bu. Buna seçim yardımlarında........
© Yeni Mesaj
