menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Türkiye’nin Değişmeyen! Kıbrıs Politikası Üstüne...

15 1
09.02.2025

Özellikle milliyetçi Yunanlı ve Kıbrıs Rum tarihçileri, Türkiye’nin 1950’li yılların ortasından itibaren değişmeyen bir Kıbrıs Politikası olduğunu ileri sürüyorlar. Bu görüşü her fırsatta dile getiriyorlar. Buna göre, Türkiye 1956 yılından beri adayı bölmek ve Türkiye’den Kıbrıs’a nüfus aktarmak istiyor idi ve bu tezinden hiçbir zaman vaz geçmemişti(r).

Tuhaf bir biçimde bazı Türk milliyetçileri de Türkiye’nin değişmeyen Kıbrıs tezinden söz ediyorlar.

Bu yazımızda, bu görüşlerin ne kadar dayanaksız olduğunu göstermeye ve bir mitosu de-mistifiye etmeye çalışacağım.

Türkiye, Lozan Anlaşmasının imzalanmasından sonra, uzun bir süre Kıbrıs’ta olup bitenlere karşı kayıtsızdı. Kıbrıslı Türklere anlaşmaya izleyen iki yıl içinde, istedikleri takdirde Türkiye’ye yerleşme hakkı tanındığında, adadaki Tük Konsolosu Kıbrıslı Türkleri Türkiye’ye yerleşmek için teşvik ediyordu. İlginçtir, sömürge yönetimi Kıbrıslı Türklerin adada kalması yönünde çaba sarf ediyordu...

1923’ten 1940’lı yılların sonuna kadar Türk basınında Kıbrıs haberlerine neredeyse hiç rastlanmıyordu.

Öte yandan, Kıbrıslı Türkler, 20. yüzyıla Enosis talebiyle giren Kıbrıslı Rumlara karşı Türkiye’nin Kıbrıs sorunu ile ilgilenmesini istiyor, buna büyük önem atfediyorlardı. Türkiye’nin angajmanı olmadan Enosisin engellenmesinin zor olacağını düşünüyorlardı ve Türkiye’nin dikkatlerini Kıbrıs’a çevirmesi için uğraşıyorlardı. Çoğu zaman, Ankara’dan elleri boş dönüyorlardı. Ta ki, Kıbrıs Sorunu Birleşmiş Milletlerin gündemini getirilene kadar...

1954 yılında Yunanistan ilke defa Kıbrıs Sorununu bir kolonyalizm ve self-determinasyon sorunu olarak BM’nin Genel Kurulu’na taşıdı. Genel Kurul, “şimdilik, Kıbrıs Sorunu ile ilgili bir karar alınmasının uygun olmadığını” belirterek “halkların eşit hakları ve kendi kaderlerini tayin ilkesinin Birleşmiş Milletlerin gözetimi altında Kıbrıs adası halkına uygulanması” adı altındaki maddenin daha fazla ele “alınmamasını” kararlaştırdı.

Büyük Britanya’nın BM temsilcisi Selwyn Lloyd yaptığı konuşmada “Müslüman Türklerin çıkarları” ve “Türkiye’nin adayla olan tarihi bağlarından” söz ederek, Türk faktörüne dikkat çekerken, Türkiye, Kıbrıs Sorununu İngilizlerin “iç sorunu” olarak görüyordu ve adada kolonyal düzenin devam etmesini kendi çıkarları için uygun ve yeterli buluyordu. Nitekim, başbakan Menderes BM Genel Kurulu’nun kararını şu sözlerle değerlendirdi: “Bu mesele tamamı ile kapandı...”

Bu sözler, Türkiye’nin birinci Kıbrıs politikasını anlatıyordu: Ada İngiliz sömürgesi olarak

kalsın!

Hemen ardından, ikinci Kıbrıs tezi şekillendi: İngilizler adadan ayrılırsa, Kıbrıs Türkiye’ye verilsin!

Bu dönemde hükümetin teşviki ile yaygın bir kampanya yapılıyor, her yerde “Kıbrıs Türk’tür Türk Kalacaktır” mitingleri örgütleniyordu.

Kısa bir süre sonra, yani 1956 yılının ortalarında üçüncü Kıbrıs tezi ortaya atıldı: Taksim!

Bir süre öncesine kadar hem başbakan Menderes, hem de Dr. Küçük Taksim tezine karşı çok sert açıklamalar yaparken, şimdi “Ya Taksim, Ya Ölüm” mitingleri düzenliyorlardı.

1957 yılında TMT örgütlenirken, dördüncü tez olarak “Kıbrıs’ın İstirdadından” söz ediliyordu. Bu gerçekleşmezse, beşinci tez olarak adada bir Türk devleti kurulması savunuluyordu.

Bu arada, İngilizlerin özyönetim önerilerinin belli şartlarda kabul edilebileceği mesajları veriliyordu. Örneğin, 1956........

© Yeni Düzen