Kuzey Kıbrıs’ta yaşanan bölünme ve zıtlaşmanın gerçek nedenleri üstüne
2020 yılında yayınlanan Ulus Kaçağı adlı kitabımda Avrupa Parlamentosu seçimlerini (2019) değerlendirirken, Kıbrıs’ın kuzeyinde hüküm süren siyasi ortama dair bazı gözlemlerimi kaleme aldım. Bugün yaşananlar, bana o günlerde yazdıklarımı yeniden hatırlattı.
Okuyuculara da hatırlatmakta yarar görüyorum..
.........................................
“Seçim kampanyamız Kıbrıs Türk toplumu içinde yaşanan derin bölünmeyi su yüzüne çıkardı. Bir yanda AB yurttaşlığına sahip çıkan, AB üyeliğine önem veren ve bunun ancak Kıbrıs’ta federal bir devletin kurulmasıyla mümkün olacağını bilen Kıbrıslı Türkler vardı, diğer yanda da çeşitli renkten ayrılıkçılar.
Ayrılıkçı milliyetçilerin bir kısmı aşikar olarak “Türkiyeci” idi ve gün gele ilhaka bile evet diyebilecek bir zihniyet yapısına sahipti. Diğer kesim ise mikro milliyetçi Kıbrıslı Türklerden oluşuyordu. Kıbrıslı Rumlarla Kıbrıslı Türklerin birlikte yaşayacağı ortak bir yurt fikrine inanmayan bu kesim, ayrı devlet hayali görüyor, gün gele KKTC’yi dünyaya kabul ettireceklerini düşünüyordu.
Bunlar içinde sol menşeli olanlar da vardı. Onlara “hijyenik KKTC’ciler” de diyebiliriz. KKTC’yi “temizleyerek” yaşatabileceklerini hayal ediyorlardı.
İster Türk milliyetçiliğinin etkisi altında doğrudan “Türkiyeci” olsun, isterse mikro milliyetçi KKTC’ciler olsun, hepsi de bir noktada buluşuyordu: AP seçimlerine katılmak da dahil, Ankara’nın hoşlanmayacağı hiçbir şeye “evet” denmemeliydi. Çünkü Kıbrıs’ın kuzeyinde hükümet etmek isteyenlerin birinci görevi Anakara ile aralarının iyi olmasıydı. Yani, son kertede iki kesim de Ankara’ya boyun eğiyordu.
Seçim kampanyası esnasında daha da........
© Yeni Düzen
