menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Abdullah Öcalan’ın tarihi çağrısı üzerine

9 1
02.03.2025

Her şey “birdenbire” oldu... İlk bakışta öyle görünüyor ama aslında öyle değil...

Abdullah Öcalan, İmralı’daki hapishanede el yazısıyla kaleme aldığı üç sayfalık bir yazıyla, 1978 yılında, yani 47 yıl önce kurduğu PKK’nin feshini emretti ve epeyce heyecan ve şaşkınlık yarattı.

Bunun, Türkiye açısından tarihi bir olay olduğuna kuşku yoktur. Fakat kanımca, bu beklenmedik gelişme, bölgedeki jeopolitik oluşumlarla doğrudan ilgilidir ve daha çok, Suriye’ye ve Suriye Kürtlerine yönelik bir hamledir...

Elbette, Türkiye’ye dönük yansımaları da olacaktır...

Bu noktayı ele almadan önce, Türkiye’de Kürtlerin konumuna dair birkaç cümle edelim...

Öcalan’ın mektubunda da bahsettiği gibi, Türkiye’de Kürtlerin varlığını inkara dayanan Cumhuriyet politikası şiddeti tetikleyen temel faktörlerden biriydi. Fakat, 1990’larda, önce Turgut Özal’ın, ardından da Süleyman Demirel’in “Kürt realitesini” kabul ettiklerini açıklamaları bir dönüm noktası oldu.

“Kürt realitesi” kabul edildi ama Kürtlerin hakları bir türlü hayata geçirilemedi...

AKP iktidarının başlangıç yıllarında bazı reformlar yapıldı, Kürtçe dili devlet televizyonlarında kullanılır oldu, Kürtçe seçim propagandası yapılmasına müsaade edildi. Ama yine de Kürtlerin siyasi ve hukuki konumunda esaslı bir değişiklik olmadı.

Hak talebi devam etti ve bu süreç içinde Kürt hareketinin sivil kanadı giderek güçlendi. Özellikle Selahattin Demirtaş’ın önderliğinde Kürtler Türkiye’nin siyasal yelpazesinde önemli roller oynamaya başladılar.

Bu arada, 2015 yılında Dolmabahçe mutabakatıyla Kürt sorunu neredeyse temelli olarak çözülüyordu. Fakat,........

© Yeni Düzen