menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Öfkenin anatomisi

15 26
14.09.2025

Yaşadığımız zamanın ruhu ve insan olmanın anlamları üzerine düşünürken bu konularda yazılmış kütüphaneler dolusu kitap, yapılmış yüzlerce film ve başka sanat işleri olduğu geliyor aklıma. Yazdıklarımın kime ne faydası var diye düşünürken kalplerini konuşturduğumu söyleyen bazı okurları anımsıyorum. Bir yanda yıkıp yok etmeye, karalayıp kirletmeye hatta öldürmeye çalışanlar diğer yanda ise belki bir acıya derman olurum diye yola çıkanlar. Direnmek, eylem içinde olmak iyimser kılar insanı. Bu da benim zor zamanlara direnme yolum, masumiyet arayışım galiba.

İnsan yazarken başkaları kadar kendine de konuşuyor elbette. İçinin derinlerinden çıkardığı cümlelerle çıkmazlarına, karmaşasına derman bulmaya çalışıyor. Her zor koşulda yapılacak bir şey vardır mutlaka; yeter ki yaşama sevinci, hayata dair bir tutkusu olsun insanın.

Sadece öfkeyle hareket edenler yıkıcılığın tarafına meylettiklerinin farkında olmuyorlar. Çoğu kez tribünler de alkışlıyor onları içlerindekilere tercüman oldukları için. Yaktıkları gemilerin ateşi göz alıyor, sözcüklerin şehvetine kapılıyorlar. Biraz aşka, onun gözü karalığına da benziyor bu… Sonuçta yenilmişiz, çıkış yolu yok, bari jübilemiz şaşaalı olsun tavrı. Haysiyet için yükselen kahramanlık cezbedicidir çoğu zaman. Ben de böyleydim bir zamanlar. Ateşlere atılmaktan hiç geri durmazdım. Bir tartışmada taşı gediğine koyup hayran hayran bakardım kendime. Bu bir umutsuzluk deklarasyonu idi belki de. Yenilmişlik ağıtının arabesk müziği ruhuna iyi geliyordu insanın. Mazlum olmak zalim........

© Yeni Düzen