Aydınlığa açılan kapılar
Zor zamanlarda kendimi yıpratmamak için uyguladığım birkaç yöntem var. Birincisi anlatıyı farklı biçimde ve yeniden kurmak. Mağduriyetime dair anlatıyı farklı kurduğumda geleceğe dair umut taşıyan bir fedakârlık hikayesine dönüştürebiliyorum örneğin. İkincisi anlatının başrolünden kendimi çıkarıp beni üzen diğer kişiyi oraya koymak. Bu onun açısından aynı hikâyeyi farklı bir versiyonuyla görmeme yarıyor ve başka bir perspektif sağlıyor. Üçüncüsü ise antropolog bakışı. Kişisel olarak üstüme almadan bir gözlemci gibi yaşananı izleyip insanlık hallerine dair çıkarsamalar yapmak. Ne olursa olsun hayat bizi hep üzüp tedirgin edecektir ama bazı tatsız deneyimler bir gün başarı hikayelerimizin taşıyıcı sütunu olabilirler.
Çok insan tanıyoruz ve bazen de seçmediğimiz, asla seçmeyeceğimiz insanlarla iletişimde bulunmamız gerekiyor. Yolumuz hep olumlu kişiliklere, özen ve sevecenlik dolu diyaloglara çıkmıyor. Bazen çamura batıyor ayağımız, sert bir kayaya çarpıyoruz. Hiç ummadığımız biri bile üzebiliyor bizi.
Bizi üzen bir durumu bazen öylesine abartıyor ve kurduğumuz anlatının öylesine bir esiri oluyoruz ki onun yıpratma payını büyütüyoruz. Verdiği zarar yetmezmiş gibi bir de üzünçlü gölgesini katıyoruz hayatımıza. Elbet üzülüp yas tutacağız bir olumsuzluk için ama karanlığı bir an önce savuşturmak, tünelin ucundaki ışığa yönelmek dururken neden kendimizi oraya........
© Yeni Düzen
