menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Yarından Daha İyi Olmak Zorunda Değiliz!

11 0
23.05.2025

Kısa süre sonra, 2030 yılına kadar görev yapacak olan Cumhurbaşkanı için seçim yapılacak, ülkede.

Ekim ayında sandıklar yeni Cumhurbaşkanı’nı belirlemek için kurulacak.

Yani yaklaşık 4 ay sonra…

Bu süre içinde önce Kıbrıs Cumhuriyeti ikinci kez AB Dönem Başkanlığı’nı devralacak, uluslararası güç odakları politikalarını şekillendirecek, Kıbrıs Schengen bölgesi olacak, mülkiyet sorunu muhtemelen devam edecek…

Ancak ne var ki, toplum içinde büyük bir dönüşüm arzusu olmasına rağmen, sokakta bir değiştirme coşkusu yok.

Siyasi partiler rutin seçim gündemlerine odaklı çalışmaya devam ediyor ancak sokağı coşturacak bir enstrümana sahip görünmüyorlar.

Şüphesiz bunun en önemli sebeplerinden biri, artık kurulacak olan sandıklar üzerinde söz söyleme yetisini kaybetmiş bir ruh haline bürünmemiz.

Sandıkla, seçimle demokrasinin gelmeyeceği, değişen demografik yapı ve giderek edilginleşen siyaset karşısında bir soğuma hali var hepimizde…

Temelin değişmeyeceğini, Türkiye’de Erdoğan yönetiminin dediğinin aksine bir sonucun çıkmayacağını, demokrasinin, hak, hukuk ve adaletin yerini bulmayacağını düşünüyoruz.

Son derece tehlikeli bir ruh hali…

Haksız ya da temelsiz olduğunu iddia edemem.

Sandığın ya da tek başına seçimin, demokrasi getirdiğini hiç söyleyemem ancak bugün Kıbrıs Türk toplumu hala aydınıyla, tartışma ve kalkışma kültürüyle canlı, kanlı, yaşamaya devam ediyor.

Dünden daha kötü olabilir ancak yarından daha iyi olmak zorunda değil!

Birkaç hafta önce de yazmıştım;

Bazı tartışmaları yapmak için oldukça geç kaldık ve bu tartışmaların çerçevesi anlamını hızla yitiriyor. Buna dair en önemli örnek ise külliye projesi. Tamamlanmış, hizmete açılmış bir yapının şekilsel sorunları üzerinden siyaset oluşturmaya çalışmak gündemi kaçırmak anlamına geliyor.

Tabii ki bu büyük bir sorun.

Ancak en başından bu yapının yükselmesini sivil toplumuyla, siyasi iradesiyle engelleyemeyen bir yapının sorumluluğunu tek bir tarafa ya da tek bir partiye yükleme gayretini çok anlamlı bulmuyorum.

Keşke proje ilk dile getirildiği anda bunu engelleyebilecek bir iradeyi topyekün gösterebilseydik.

Bu noktaya kadar geldikten ve demokrasinin 3 ana kuvvetini cami şemsiyesi altına yerleştirip aslında simgesel olarak yeni bir dönem ve siyasetin temelini sağlamlaştırdıktan sonra bunun değişmeyeceğinden ciddi endişelerim var.

Ama bunun işleyişte değişmesinin hayati olduğunu hepimiz biliyoruz. Adalet mekanizmasının doğru çalışması, kuvvetler ayrılığının işlemesi gerektiğine hepimiz inanıyoruz.

Şu saatten sonra yapılması gereken bunu sağlayabilmek için güç yaratmak! Aksi… Aksini düşünmek dahi istemiyorum…

Ancak aynen “Esaretin Bedeli” oyununun bir kez daha hatırlattığı gibi, bizi özgür bırakan şey umutsa, özgürlüğümüzü sonuna kadar kullanıp son can damlasına kadar inanmak ve mücadele etmek dışında teslimiyet seçeneği daha ahlaksız geliyor.

En azından şimdilik.

Erdem,........

© Yeni Düzen