Nihayet Gazze Anlaşması
Nihayet Ateşkes ve Rehine-Mahkûm Takas Anlaşması üzerinde anlaşıldı. Nihayet diyoruz çünkü 15 aylık çatışma sürecinde kısa süren geçici ateşkes ve takas anlaşması dışında uzun süredir beklenen bir anlaşmaydı. İsrail -daha doğrusu Netanyahu yönetimi- bu tür bir anlaşmaya varılmasına karşıydı zaten nitekim anlaşma ile beraber Ben-Gvir hükümetten çekildiğini açıkladı. Fakat Smotrich ve partisi Netanyahu ve anlaşma ile devam etme kararı aldıkları için hükümet filan düşmüyor.
Ben-Gvir’in, Smotrich’in ve Netanyahu’nun açıklamalarına baktığımızda İsrail sağının Anlaşmanın geleceğinden çok umutlu olmadıklarını da görüyoruz. İstemedikleri bir anlaşmayı yapmış zorunda kalmış, istemedikleri bir mesajı vermiş oldukları görülüyor. Hatta anlaşma yapmayı istemedikleri o kadar belli ki İsrail hükümetinin, çarşamba yapılan anlaşmadan perşembe cayıldı, cuma tekrar aynı anlaşma onaylandı. Pazar günü anlaşma yürürlüğe girinceye kadar İsrail Gazze’yi o bahane, bu bahane ile vurmaya devam etti.
Netanyahu hükümeti şunu söylüyor: “Bu anlaşmayı imzalamak zorunda kaldık çünkü içeriden ve dışarıdan baskı vardı ama aslında stratejik hedeflerimiz açısından anlaşmayı uygun bulmuyoruz. İsrail’de anlaşmayı uygun bulmayanların da içinde olduğu bir siyasi ortam var. Anlaşmayı onaylayıp yürürlüğe soksak dahi ilk fırsatta cayıp Gazze savaşına dönmenin yollarını arayacağız. Dahası anlaşmanın ikinci, üçüncü aşamalarını kolay kolay göremeyeceksiniz.” Netanyahu’nun bu mesajı vermesi, verebilmeyi başarması elbette önemli ama sonuçta cuma-cumartesi anlaşmanın onaylanmasına hükümetin mecbur kalması da son derece önemli.
Neden önemli sorusunun ilk cevabı, elbette şu sorunun cevabıyla da ilgili. İsrail, temelde çok büyük bir değişikliği olmayan ve aylar öncesinde müzakere edilen planları reddedip neden şimdi aynı unsurları içeren planı kabul etti. Netanyahu hükümetinin bu tür planları istememesinin çok açık bir nedeni var. Bu planlar İsrail için yeterince “zafermiş” gibi görünen unsurları içermiyor. Gerçi İsrail Lübnan ile de bir anlaşma- ki süresi 25 Ocak’ta dolacak, İsrail’in de 26 Ocak’tan itibaren Lübnan’dan çekilmesi gerekecek- yapmış ve sahne önünde değilse bile sahne arkasında Hizbullah ile anlaşmıştı. Dolayısıyla hasmı ile anlaşma zorunda kalmak gibi zaferden çok uzak bir temelde gerçekleşen anlaşmaları Tel Aviv’in bu ilk kez yapması değil. Fakat Lübnan ile anlaşmak ile Gazze’de Hamas ile anlaşmak arasında derin bir ayrımın olduğu da muhakkak.
İsrail’in Hizbullah’a karşı düzenlediği operasyonlar son derece başarılıydı ve Filistin davası ile daha uzak bir mesafede İsrail’in konuyu direniş eksenine vurulan darbe çerçevesinde toparlaması/göstermesi mümkün olmuştu. Gerçekten de Hizbullah kadrolarının ve koordinasyonunun yıpratılması, Suriye’deki değişim/dönüşüm ile birleşince İran’ın ileride savunmasını akamete uğrattı, İran’ın manevra opsiyonlarını azalttı. Bu tür bir kazanç anına rağmen Hizbullah’ın tüm direncinin ve kapasitesinin, örgütün Lübnan politikasında taşıdığı ağırlık düşünüldüğünde uzun ve karmaşık sonuçlar doğurabilecek bir işgal/savaş süreci gerektirdiğini bilecek kadar tecrübeli İsrail. Bu nedenle mevzuyu (Hizbullah’ın silahsızlandırılması) Lübnan içerisindeki dönüşüme-ki bu Hizbullah’ın kendini sınırlandırmasını da kapsıyor- ve Lübnan ordusuna bıraktı. Üstelik bu konuda başarı-başarısızlık 25 Ocak sonrası Lübnan’a müdahale için her zaman kullanılabilir ama Hizbullah’ın yok edilmesi gibi bir amaç, Lübnan’a düzenlenen operasyonda zikredilmemişti zaten.........
© Yeni Birlik
