Üniversite 3.0
Teknoloji literatüründe “Endüstri 1.0, 2.0, 3.0, 4.0 ve 5.0” diye tâbirler vardır. Sanâyide mekanikleşme-buhar makinesinin kullanımı 1.0; kitle üretimi, montaj hattı ve elektrik kullanımı 2.0; bilgisayar ve otomasyon 3.0; siber fiziksel ortamlar 4.0 ve insanlarla robotların iş birliği içinde çalışması 5.0 olarak tanımlanıyor.
Benzer bir süreç tanımını üniversiteler için de yapabiliriz. Öncelikle günümüzdeki üniversite yapısına nasıl gelindiğiyle başlayalım. Her ne kadar özgür düşünce esâsına göre kurulduğu ve çalıştığı iddia edilse de dünyâda tek tip üniversite olduğu söylenebilir. Bunun sebebi, “denklik” denen, uluslararası geçerlilik zorunluluğudur. Üniversiteler kalite akreditasyonu olarak birbirine benzerler. Yâni bir ülkede üniversite okuyan biri, başka bir ülkede o üniversitenin diplomasını kullanabilir, eğitimine devam edebilir. Bu da bütün üniversitelerin aynı ya da benzer şeyler öğrettiğinin göstergesidir. Aynı şeyleri öğrenip farklı şeyler nasıl yapılır, nasıl düşünülür sorusu akla gelmiyor değil! Aslında amaç, temel bilgi olarak kabûl edilen bilgi bütününün öğrencilere verilmesidir.
Günümüzdeki bu yapı, 1810 yılında Prusya’da William von Humboldt tarafından yapılan devrimsel düzenleme ile ortaya çıkmıştır. Türkiye Cumhuriyeti de her şeyi Avrupa’dan aldığı gibi bu sistemi de 1933’de üniversite reformu ile almıştır. Günümüzde ülkemizde üniversitelerin hepsi YÖK’e bağlıdır ve birbirlerinden en temel farkı öğrencilerin girmek için aldıkları puanlar ve yüzdelik dilimdir.
Bu sistem Avrupa’da ortaya çıkmadan önce üniversiteler Kilise’nin kontrolündeydi. Kısaca bütün üniversitelerde öncelikle teolojik bilgilerin yanında diğer bilgilerin verildiğini söylemek yanlış olmayacaktır. Yâni öğrenci “din adamı ve fizikçi” ya da “din adamı ve iktisatçı” olarak eğitim görüyordu. Mesela Kopernik, Katolik piskoposluğun astronomi alanındaki çalışmalarıyla tanınmıştır.
Sekülerleşme ve Protestanlığın etkisiyle din ve devlet işlerinin ayrılması gibi, din ve akademik eğitim de ayrıldı. Kilise, kendi eğitim sistemini devam ettirirken pozitif (seküler) bilim de kendi yolunu tuttu. Biz sâdece pozitif bilimin yolundan gittik. Zâten Kilise’nin teolojik eğitim sistemini almamız hem İslâmî hem de yeni kurulan devletin esasları sebebiyle mümkün değildi. 1933’te Dâr-ül Fünûn kapatıldı ve medrese........
© Yeni Birlik
