Arzular ve fikirler - 2
“Bir şey daha kaldı; en tehlikelisi odur ki: İçinizde ve ahbabınızda, bu fakir kardeşinize karşı bir kıskançlık damarı bulunmak, en tehlikelidir. Sizlerde mühim ehl-i ilim de var. Ehl-i ilmin bir kısmında bir enaniyet-i ilmiye bulunur. Kendi mütevazı da olsa o cihette enaniyetlidir, çabuk enaniyetini bırakmaz. Kalbi, aklı ne kadar yapışsa da nefsi o ilmî enaniyeti cihetinde imtiyaz ister, kendini satmak ister, hatta yazılan risalelere karşı muaraza ister. Kalbi risaleleri sevdiği ve aklı istihsan ettiği ve yüksek bulduğu halde, nefsi ise enaniyet-i ilmiyeden gelen kıskançlık cihetinde zımnî bir adavet besler gibi, Sözlerin kıymetlerinin tenzilini arzu eder, tâ ki kendi mahsulât-ı fikriyesi onlara yetişsin, onlar gibi satılsın. Halbuki bilmecburiye bunu haber veriyorum ki: Bu dürus-u Kur’âniyenin dairesi içinde olanlar, allâme ve müçtehidler de olsalar, vazifeleri, ulûm-u imaniye cihetinde, yalnız yazılan şu Sözlerin şerhleri ve izahlarıdır veya tanzimleridir. Çünkü çok emarelerle anlamışız ki bu ulûm-u imaniyedeki fetva vazifesiyle tavzif edilmişiz. Eğer biri, dairemiz içinde, nefsin enaniyet-i ilmiyeden aldığı bir his ile, şerh ve izah haricinde bir şey yazsa soğuk bir muaraza veya nâkıs bir taklitçilik hükmüne geçer.”1 cümlesiyle de, başta Üstadın hayatta olan yakın talebeleri olmak üzere tüm Nur talebelerinin karşı çıkmasına rağmen sadeleştirme meselesine teşebbüs ve cür’et eden malum gruba dikkat çekiyor âdeta...
İşte bu vaziyetin hal-i pür melâli budur. Son dönemde yaşanan malum musibetlerin dahi sebebi budur. Risale-i Nur’a uzanan el kurur, konuşan dil lâl olur. Yani büyük sıkıntılar yaşanmasına........
© Yeni Asya
