Vay Mikâil kardeşim!
Daha önceki senelerde aldığımız, M. Şevket Eygi’nin Bugün gazetesine şiir yolluyordum. Gazetemizi tanıdıktan sonra, artık, daha ziyade makale olmak üzere, yazdığım edebî çalışmaları, oraya yollamaya başladım.
Mütecessis bir karakterim olduğundan, her şeyi inceliyordum. Cemaat ve gazete, bir ailem gibi olmuştu. Gazetenin, reklâm ve ilânlarına kadar, her şeyi okuyor, gazetede yazanları da tâkib ediyordum. Kadîm yazarlardan başka, bizim gibi gençlerin de isimlerini öğreniyordum. Yani, o senelerde, kimlerin yazdığını, iyi-kötü biliyordum.
O zamanlar şiir yazan “Bilâl Yaprak” ismini de tanımıştım, takip ediyordum. Daha sonraları, ismini “Mikâil” olarak değiştirdi ve nesir, yâni, makale yazmaya da başladı. Artık takip ediyorduk. Gıyaben, birbirimizi tanıyorduk, ama vicâhen, yüz yüze hiç görüşmemiştik. Hatta sonradan mülâkî olduğumuzda, konuştuğumuzda, 1976 Van Mevlidi’nde bile beraber olmuşuz, ama işte nasip, tanışamamıştık. Yüz yüze tanışmamız, on-on beş sene evvel olmuştu. Birbirimizi de iyi tanıdığımızdan, hemen kaynaşmış, samimî olmuştuk.
Aynı yaşta idik (gariptir, bir iki sene içinde Bursa’da vefat eden aynı sene doğumlu; yine Vanlı Mustafa Öztürkçü ve Bursalı Hüseyin Dursun kardeşimizden sonra, Mikâil, üçüncüsü oldu) Erzurum üniversitesi Almanca bölümü mezunuydu. Van’ın renkli siması, rahmetli İsmail Yaprak ağabeyin de kardeşiydi. Van Alpaslan öğretmen mektebi başta olmak üzere, Türkiye’de muallim ve idarecilik yaptığı gibi, Avusturya’da da, uzun seneler aynı vazifesini devam ettirmişti. Ve oranın Yeni Asya temsilciliğini de deruhte etmişti. On sene kadar önce Avusturya ziyaretimde, Viyana dershanesine gitmiştim, görüşebileceğimi tahmin ediyordum, ama biraz uzak ve işi olduğundan gelememişti. Gece, otelime gidinceye kadar, “Belki........
© Yeni Asya
