Uydurukça meselesi (3)
Muallim Naci’den Ahmet Hamdi Tanpınar’a, Namık Kemal’den Cemil Meriç’e dil ustalarının kullandığı “örnek” kelimesinin kökü hakkında muhtelif görüşler ileri sürülmüş ise de Türkçeleşmiş bir kelimedir. Avamdan havassa, çocuktan yetişkine her sınıftan insanımızın kullandığı, yoğurduğu –kökünün yabancı olduğu yorumu doğruysa bile- fethettiğimiz bir kelimedir.
“Örnek” tamam da güzelim “meselâ”yı ademe mahküm etmek için Agop Dilaçar’ın (Martayan) dilimizi açmak , yok yok oymak için, Ermenice “orinagin”den devşirdiği “örneğin” sözüne hayır.
Köprü dergisinde daha çok olmak üzere, gazetemiz yazılarında da karşılaştığımız bu kelimeye bir ambargo konsa fenâ olmaz hani.
***
Vaktiyle, muhatabımı iknada daha çok zorlandığım bir başka itiraz ise bir cümlemde “konu” kelimesini kullanmam üzerine olmuş, şiddetli bir itiraz gelmişti:
-Türkçesi mevzu!..
“Mevzû” Arapça vaz‘ sözünden gelme, fethettiğimiz, Türkçeleşmiş bir kelimedir. “Mevzû” lafzına ambargo koymadan, bir yazıda ilâveten “konu” kullanmak (kök-ek itibariyle pürüz taşımadığı için) mahzurlu olmasa gerektir. Fakat hiçbir açıklamam muteriz kardeşimizi iknâya kâfi gelmemişti; tâ, bu kelimenin Tarihçe-i Hayat’ta da kullanıldığını söyleyene kadar. İkna oldu mu bilmem ama en azından tartışma sona ermişti. (Bu vesileyle Kıbrıs’a selamlar!)
Ecdad mirası kelimelere, husûsan Arapça ve Farsçadan devşirdiğimiz kelimelere, savaş açılması elbette kabul edilemez. Fakat yeni türetilen her kelimeyi de aksülamel ile reddetmek uygun değildir. En azından etimolojik bir tetkikte fayda vardır. Kaldı ki Türkçenin yapısına aykırı olarak uydurulmuş pek çok kelime devlet zoruyla resmî lisana sokulmuş, ders kitaplarında, resmî müesseselerde emr-i vâki ile........
© Yeni Asya
