menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Mazlumlar için yaşasın hürriyet ve adalet!

9 1
19.06.2025

27 Mayıs 1960, milletimizin istikametini değiştirmeye matuf, meşru iradesine karşı yapılmış sinsi bir suikasttir. O vakıa, yalnız siyasî bir hadise değil; din-i mübin-i İslâm’a ve bu milletin imanla perverde olmuş sinesine karşı işlenmiş büyük bir zulüm ve ilân-ı harbdir.

Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri’nin ömrü boyunca mücadele ettiği istibdad rejimlerinin farklı bir tezahürü olan bu darbe, onun “bu milletin imanını kurtarmak” için ortaya koyduğu Kur’ânî hizmetlere doğrudan zarar veren bir cinnet hareketidir. Çünkü o, milletin saadeti için hürriyeti esas almış, istibdadın her çeşidini reddetmişti. 1908’de, Meşrutiyet’in ilânı üzerine İstanbul sokaklarında "hürriyet, hürriyet" nidalarıyla dolaşan bu mübarek zat, aradan geçen yarım asır sonra, milletin tekrar zincire vurulmasına karşı sessiz kalamazdı. O, zindanı Medrese-i Yusufiye'ye çeviren, her sıkıntıyı bir sabır vesilesi bilen bir zattı; lakin milletin ıstırabına asla kayıtsız kalmazdı.

Üstad Hazretleri, Demokratları din ve diyanete sahip çıkmaları hasebiyle desteklemiş; onların adalet ve meşveret çizgisindeki hizmetlerini takdir etmişti. Ne var ki, bu meşru hizmetlerin önü, 27 Mayıs sabahı tank paletlerinin tozunda boğulmak istenmiş, millete hizmet edenler haince yaftalanmış, mahkeme kürsüleri adaletin değil, intikamın arenasına dönüştürülmüştü.

Bu darbe, zahirde bir hükümete yapılmış gibi görünse de hakikatte Kur’ân’a, İslâm’a, ezana, İmam Hatip nesline, Kur’ân kurslarına, Nur hizmetlerine ve milletin mahfuz ve mukaddes değerlerine karşı bir kalkışmaydı. Darbeciler yalnız siyaset meydanında değil, kalplerdeki iman........

© Yeni Asya