Felekler yandı âhımdan...
Namık Kemal “Felek her türlü esbâb-ı cefasın toplasın gelsin,/ Dönersem kahbeyim millet yolunda bir azîmetten” derken; Fuzûlî sevgiliden şikâyet ediyor:
“Beni candan usandırdı, cefâdan yâr usanmaz mı? Felekler yandı âhımdan, murâdım şem'i yanmaz mı?”
(Sevgilinin cefası beni candan usandırdı, cefa etmekten kendisi usanmaz mı? Âhımın ateşinden gökler yandı, muradımın mumu hâlâ yanmaz mı?)
Fuzûlî'nin (1494–1556) Hz. Peygamber (asm) için yazdığı “Su Kasidesi”ni bize öğretmek için lise edebiyat hocamız Mahmut Bey âdeta çırpınırdı:
“Tînet-i pâkini rûşen kılmış ehl-i âleme/ İktidâ kılmış tarîk-i Ahmed-i Muhtâra su.
(O güzel ahlâkını insanlara ilân etmiş. Su, seçilmiş Ahmet’in yoluna tâbi olmuş.) Öyleyse biz de su gibi onun ahlâkına tâbi olalım.
DÜNYA EVRENİN MERKEZİ Mİ?
O yıllarda edebiyat dersinde “felek” kelimesinin anlamını çözmek için gayret sarfetmiştik.
Tevafuken yakın zamanda Divan edebiyatı profesörü Mahmut Kaplan Hocamızın “Bahara Muhtaç Olmayan Gonca” adlı şiir tahlilinde felek hakkında açıklayıcı bilgiye rastladık1 :
“Felek kelimesinin 1. Gök, gökyüzü, semâ. 2. Talih, baht, kader. 3. Her gezegenin bulunduğu gök tabakası gibi anlamları var.
Eskilere göre........
© Yeni Asya
