menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Mehmet Kutlular olmak

7 12
previous day

“Selâmün aleyküm.”

“Aleyküm selâm.”

“Ben Mehmet Kutlular. Manisa’dan geliyorum. Emin, Hakkı ağabeylerin, Ali, Bekir hocaların ve diğer kardeşlerin çok selâmları var.”

Selâm gönderen isimlerin her biri geleni tanıtmaya yarayan birer referanstı aslında. Selâmı getiren bilmese de onlar, bu selâmların gönderilmesindeki maksadı çok iyi biliyorlardı. Onun için hem misafiri karşılamak, hem de selâmı tazimle almak maksadıyla ayağa kalktılar.

Mehmet Kutlular, âdeta manevî bir tasarrufla istihdam edilmişçesine, kendisi gibi dirayetli, kabiliyetli, mert, sadık, müdebbir, maharetli, medenî cesaret sahibi bir kişiye çok ihtiyaç duyulduğu bir zamanda, Manisalı Nur talebelerinin hüsn-ü şahadet manası da taşıyan selâmları ile geldi Kirazlı Mescid’e.

Risale-i Nur’u okuyup anlamanın, bir insanın hayatının akışını nasıl değiştirdiğini, Bediüzzaman Said Nursî’yi görmese de hayatını okuyup öğrenerek örnek almanın; o insana ne gibi meziyetler kazandırdığını, nasıl memnun, mesrur, mutlu ettiğini gösteren şahsına münhasır bir misâldi o.

Askerliğini Manisa’da yapmıştı. Çarşı izni sırasında, postalını diktirmek için gittiği tamirci dükkânında kitap okuma hususu açılınca, Orhan isimli tamirci çırağı onu ustası Hakkı Uzel’le tanıştırmıştı. Sakin bir tavırla Mehmet’in anlattıklarını dinleyen Hakkı Usta ondaki okuma aşkına hayran kalmıştı.

ASKER MEHMET RİSALE İLE TANIŞIYOR

“Ben okur-yazar olanlara Risale veririm” demişti.

“Cahillere?” demişti o da.

“Cahil olanları da tarikata intisap ettiririm.”

“Sözlerinden, bana Risale vereceğin anlaşılıyor.”

Hakkı Usta ona Ramazan Risalesi’ni vererek mukabele etmişti. Kitabı ilk okuyuşta pek bir şey anlamayan Asker Mehmet, onu bir sefer daha okuyup ardından da İhlâs Risalesi’ni alınca, bu eserlerin insan ruhuna verdiği rahatlığı, huzuru, saadeti, letafeti ve içtimaî yaralara getirdiği çareleri hissederek hafta sonu izninde soluğu yine onun dükkânında almıştı.

“Bu kitapların devamı olmalı.”

“Bu eserlerin devamı binlerce sayfalık koca bir külliyattır.”

“O hâlde bana onları ver.”

“Ben sana bir takım külliyat vermek isterdim, lâkin maddî imkânım müsait değil.”

“Sen kitapları iste, ben parasını tedarik ederim.”

RAHAT OKUYACAK VAZİFE İSTEMİŞ KOMUTAN KABUL ETMEMİŞTİ

Asker Mehmet, evden getirdiği ve oradan aldığı eski kitaplarını satmış, onların parasına, o zamana kadar biriktirdiği asker harçlıklarını da eklemiş bir takım Risale-i Nur Külliyatı almıştı. Komutanından kendisine rahatça kitap okuyabileceği nöbeti, mesuliyeti olmayan bir vazife vermesini istemişse de komutan kabul etmemişti.

Askerî hayatın, pek çoğu angarya kabilinden fuzûlî, malayanî meşguliyetlerden ibaret olan katı kurallarına rağmen, gittikçe artan bir iştiyakla Risale-i Nurları okuyan Asker Mehmet, o kitaplardan aldığı şuurla, öyle keyfî kanunlar ve faydasız kurallarla hayatı boyunca mücadele etme kararlılığı içinde bitirmişti askerliğini.

Asker arkadaşları terhis olur olmaz memleketlerine giderken, tezkeresini alan Asker Mehmet, Risale-i Nur külliyatını bitiremediğinden. Manisa’da Ulu Camii’nin bir hücresine yerleşmişti. Nur derslerinde ekseriyetle o bahsi okuduğu için ‘Beşinci Şua hatibi’ olarak anılan Muzaffer Aslan’ın da teşvikiyle külliyatın omurgası mesabesindeki büyük kitaplarını bitirmişti.

HASTA ANNESİ, OĞLUNUN KUR’ÂN TEFSİRİ OKUDUĞUNA SEVİNDİ

O günlerde gelen mektuptan öğrenmişti annesinin ağır hasta olduğunu. Başladığı hızlı tekâmül hamlesine ara vermiş ve hemen Gönen’e gitmişti. Annesi oğlunun geldiğine çok sevinmişti.........

© Yeni Asya