Köy hatırası
Kara trenin tiz düdük sesi Ege ovalarında yankılanırken, küçük kız pür heyecan, çuf çuf sesine kendini kaptırmış, pencereden tarladaki çiftçilere el sallıyor onlar da belini doğrultarak trendekileri selamlıyorlardı. Konuşmasız, sessiz bir sevgi alışverişiydi bu. Bazen bir tepenin patikalarında yürüyen keçi sürüsüne rastlıyorlardı. Uzaktan görünen kocaman kalpağı içinde elinde değneği ile bir çoban ayrı bir gizem katıyordu bu tabloya. Keza tarlanın ortasındaki eski püskü kıyafetleriyle korkuluklar da öyle. Bir de dile pelesenk olmuş öküzlerin, sanki seslenmişsiniz gibi dalgın dalgın bakmaları yok mu!
Bir tarafta tütün tarlaları bir tarafta üzüm bağları ve akıp giden manzara... Vakit günbatımıydı. Güneşin kızıllığı tepelere, bayırlara vuruyor, zeytin ağaçlarının uzayan gölgeleri mistik bir hava oluşturuyordu. Kara tren dumanını savura savura giderken pek keyifli olan küçük kızın keyfini bozan tek şey, savrulan dumandan gözüne kurumların kaçmasıydı. Onu da annesinin yardımıyla hallediyor yine seyre devam ediyordu. Köyler, bucaklar, gelip geçen tarihî taş istasyonlar hepsi de merak uyandırıyordu. Sağında anneciği solunda babacığı ve gidecekleri........
© Yeni Asya
