menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Gül kardeşliği

11 8
wednesday

O yakıcı güneş, kavurucu sıcakta nasıl yaşamayı başardığına onu gören herkes şaşarmış. Çöl bu, gece olunca ayaz olur, bizim gül, yapraklarıyla başını örter, içine kapanır soğuktan korunurmuş.

Gündüz olunca da yakıcı sıcak ona, Allah'ın hikmetiyle hiç zarar vermezmiş.

Gülün bir özelliği varmış; şükür, evet şükür. Hiç halinden şikâyet etmez, hep şükredermiş.

Gülün içinde öyle bir azim, öyle bir şevk varmış ki; o çetin ortamda bile kısa sürede serpilmiş, boy atmış, tomurcuklanmış, "Belki çölün ilerisindeki tepenin ardını görürüm" diye.

Bazen de: "Şu yoldan birileri geçse de selamlaşsam, burada yapayalnızım." diye üzülürmüş.

Arada sırada bir yolcuya rast gelir, onlara gülümsermiş.

Eğer gelip geçenler hüşyar ruhlu, hüdabin iseler gülün dilini anlar, onunla yarenlik eder halleşirlermiş.

Bir gün iki arkadaş çölden geçerken bizim güle rastlamışlar. Hayretengiz bir halde: "Çölün ortasında bu kar beyaz zerafet! Bu güzellik! Yani?..

Nasıl olabilir? Aman Allah'ım!.." diyerek, kendi aralarında konuşmuşlar.

Hüşyar ruhlu olanı beyaz gülle koyu bir muhabbete dalmış. Diğeri: "Ya arkadaş! Sen kiminle konuşuyorsun? Bunun sesi, soluğu yok ki! Bu bildiğin sıradan bir........

© Yeni Asya