Yeniden öze dönüşü düşünmek
Çünkü bu günlerde değişim ve etkileşim içinde zihin dünyanız, bir matematik ispatı gibi, basit başlayıp bir anda beyni yakan bir yerde uyanıyor. Geçmişin önemi yok, insanlar için önünü ve az ötesini görebilmek en büyük başarı. Bunun ekonomik, sosyal, kültürel, siyasî pek çok karşılıklarını konuşmak mümkün. Peki, ya anlam dünyası?
“Arap’tan olmayan dâhil ve tufeylî Acemîler, belâgat-i Arabiyede üdeba sırasına geçmeye çalıştıklarından, iş çığırdan çıktı.” 1
Arap medeniyetinin Acemler tarafından devam ettirilmesi (bazen de istilâsı) ile ilgili Bediüzzaman’ın getirdiği eleştiriler bizi bugünkü tarihî kavşakta doğru karar için değerli uyarılara dönüşebilir.
“Hem de, vakta hikmet-i Yunaniyeyi Müslüman etmek için Me’mun’un asrında tercüme olundu. Fakat, pek çok esatir ve hurafatın menbaından çıkan o hikmet, bir derece müteaffine olduğundan, safiye olan efkâr-ı Arab’ın içlerine tedahül ettiğinden, bir derece efkârları karıştırdığı gibi, tahkikten taklide bir yol açtı..”2
Me’mun ve Mutasım zamanında felsefenin akaidin içine girmesi, tercümeler ve bir de İsrailiyyat meselesi aynı zamanda bir dil ve edebiyat sorunu olarak belirdi. Yunan felsefesi ve idealizmi ve sonra Roma felsefesi, romantizmi ve siyaseti Müslümanların fikir ve duygu mecraını karıştırıp bozdu. Çünkü insan dil vasıtasıyla fikrin akışını sağlar. Burada da en sağlam işleyiş ortamı ana dilin vasıtasını kullanmaktır.
Bediüzzaman’ın işaret ettiği sorun, dilin fikrin mecraı olmaktan zevk unsuru olmakla sınırlı kalmaya başlamasıdır. Bu aynı zamanda hissiyâtın da mecraını değiştirir. Duyguların doğru........
© Yeni Asya
