menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Bediüzzaman’ın devlet yaklaşımı (II) - Şeyh Said Hadisesi Üzerinden Bir Okuma

10 59
20.02.2025

Adalet-i mahza Kur’ân’ın temel emri iken devletin bekası gibi izafî bir yaklaşımla adalet adına gerçekleştirilen şehzade katl’lerinin derin matemini tutan bir coğrafyadır burası. “Masum bir insanı öldürenin bütün insanlığı öldürmüş gibi sayılacağı” İlâhî ikazına rağmen, suçun şahsîliği Kur’ân’ın kesin bir emri iken, binlerce yeniçerinin yargısız infaz edilmesini “Vaka-i Hayriye” diye kayıtlara geçiren bir tarihin yönlendirdiği, devletin selâmeti için fertlerin hak ve hukukunun yok sayılabileceğini irade buyuran bir geleneğin temsilcileriyiz biz.

Böyle bir coğrafyada “İstibdâd-ı mutlaka cumhuriyet nâmı vermek, cebr-i keyfî-i küfrîye kanun ismini takmak” şaşılası bir durum da değildir. Bu durumda tek yolun kılıçları kuşanmak olduğunu söyleyenlere Bediüzzaman’ın hayatı ne güzel bir cevaptır. Böylesi durumlar karşısından İslâm’ın devlet yaklaşımını temsil eden Asr-ı Saadet uygulamalarını günümüze aktaran Bediüzzaman için devlet bir mücadele alanı değildir. Mücadele, iman hakikatlerinin neşredileceği iman-küfür mücadelesinin gerçekleştiği sahadadır.

Risale-i Nur’daki şefkat, hak ve hakikat ve vicdan mesleğinin bizleri siyasetten ve idareye ilişmekten men ettiğini söyleyen Bediüzzaman, Risale-i Nur’dan ders alanların masumların kanını ve hukukunu zayi eden fitnelere girmeyeceğini, akim ve zararlı fitnelere hiçbir cihetle yanaşmayacaklarını vurgulayarak her döneme uyarlanabilecek önemli prensipleri va’z etmiştir.

Şeyh Said Hadisesi üzerinden Bediüzzaman’ın devlet yaklaşımını kısaca değerlendirdiğimizde, sonunda masumların da canının yanacağı akîm ve menfî bir hareketten kaçınılması gerektiğini tavsiye eden, müsbet hareketi prensip edinen, milletin sulh ve selâmetini esas alan bir yaklaşımı görürüz. Ankara’ya........

© Yeni Asya