Taassub, tadlil-i gayr, safsata
“Müyûlât [meyiller] muhtelif olduklarından, taraftarlık hissi, herşeye parmak vurmakla ihtilâfatla ihtilâl çıkarıldığından, hakîkat ise kaçıp gizlenirdi. Hem de istibdad-ı hissiyatın [hislerin baskısı ve tahakkümünün] seyyielerindendir ki: Mesalik [meslekler] ve mezahibi [mezhepleri] ikâme edecek, gâliben taassup veya tadlil-i gayr veya safsata idi. Hâlbuki üçü de nazar-ı şeriatta mezmum [zemmedilen, aşağılanan] ve uhuvvet-i İslâmiyeye ve nisbet-i hemcinsiyeye [insanın hemcinsine olan bağlılığına] ve teâvün-ü fıtrîye[insanın yaratılışında var olan yardımlaşma duygusuna] münâfîdir [aykırıdır].”1
Demek ki insanın duygu ve hislerini baskı altına alan istibdad-ı hissiyâtın günahlarından olan, meslekleri ve mezhepleri devam ettirecek olan, galip durum ve vaziyet taassub veya tadlil-i gayr veya safsata olarak ifade edilmiş.
Taassub; bir şeye veya kimseye aşırı meftun olmaktır. Benimsediği fikri körü körüne savunma anlamında bir kelimedir. Tadlil-i gayr; başkalarının sapıklığına hükmetmedir. Safsata ise; gerçek dışı fikri karşı tarafa kabul ettirmek için başvurulan, görünüşte doğru gibi göründüğü hâlde gerçekte yanlış olan kıyastır.
Bu üç istibdad-ı hissiyâtın günâhı olan vaziyet, âlem-i İslâm açısından asırlardır cehaletle içimizde yaşamış ve İslâma mümanaat eden perdeler olmuştur. Asırlardır Müslümanların meyilleri ve fikirleri teşettüt edip muhtelif olduklarından,........
© Yeni Asya
