Öfke ve nefret - Kapanması gereken kapılar -73
Bazı insanlara ve fikirlere karşı kızgın veya küskün bir tavırdır. Yani bir şeye veya bir kimseye karşı insanda meydana gelen şiddetli olumsuz hâldir. Öfke ânî ve geçici kızgınlık hâli iken, nefret daha uzun ve kalıcı öfke sınırlarını aşan, yöneldiği kişilere karşı tiksinti, düşmanlık ve önyargılar uyandıran çok daha tehlikeli bir duygudur.
“Nefret ediyorum!” sözünü çok duymuşuzdur. Hatta bizzat her birimiz istimâl etmişizdir. Hoşlanmadığımız hâl ve davranışlara veya kızdığımız ve sevmediğimiz insanlara karşı nefret duygusunu fıtrî olarak kullanırız. İnsanın içinde hâsıl olan bu menfî duygu ânî olarak nefsin teşeffisi olarak ortaya çıkar. Nefis rahatlamak için bu duyguyu kullanır ve öcünü almış olur. Halbuki nefret, hamiyetin zıddıdır. Belki nefret, teşeffi-i gayz denilen öfkeyi dindirmeye yardımcı olabilir. Ancak nefretin istimali ve istikâmeti kimden kime veya hangi sıfatlara olacağı çok önemlidir. Meselâ “O mezkûr cinayetleri işiten her bir dinleyici, onları işleyenlere karşı kalbinde yavaş yavaş bir nefret ve bir öfke hâsıl olması, hem gittikçe de o nefretin şiddetlenmesi normal seyrinin icabıdır, şe’nindendir. Öyle ki, o nefret ve öfke, dinleyiciyi, teşeffi-i gayz denilen öfkesini dindirmek ve cinayet sahiplerinin yüzlerine karşı nefret ve tahkirle mukabelede bulunmak için, o cinayetleri işlemiş kimseleri görmeye arzulandırır.”1 Demek nefret, ehl-i fesad, ehl-i dalalet ve cinayet işleyenlere karşı istimal edilmesi gereken bir duygudur. Ehl-i imana karşı ancak şefkat ve merhamet edilmelidir.
Tenkidin saiki
İnsanı........
© Yeni Asya
