menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Humûd ve fücûr

10 1
17.02.2025

“Cenab-ı Hakîm-i Mutlak, vaktaki rûhu, değişken ve çok şeylere muhtaç ve tehlikelere mar'uz olan insan bedeninde iskân eyledi. O bedenin veya içindeki rûhun idâmesi için ‘üç kuvve’yi onun içine tevdî’buyurdu. Lâkin Cenâb-ı Hâkim-i Hakîm, sâir hayvanatın kuvvelerini bir tahdîd altında bulundurduğu halde, müsabaka ile terakkî edebilmesi sırrıyla, beşerin tekemmülünü iktiza eden hikmetiyle; insanın bu kuvvelerine amelî sahada din ve şeriatla bir hudut tayin etmiş ise de fıtraten, yani yaratılışça bir hadd, bir sınır tayin etmiş değildir.Evet, amelî sahâda din ve şeriat, bu kuvvelerin ifrât ve tefrîtlere girmelerini yasaklayıp, ‘hadd-ı vasat’ çizgisi üzerinde bulunmalarını emretmiştir. Bu husustaki açık emir, “Sana emrolunduğu gibi dosdoğru, istikâmet çizgisi üzerinde bulun!”1 ayetidir.

Bu kuvvelerin birincisi: Menfaatları, yararlı şeyleri cezbeden behimî olan "şeheviyye" kuvvesidir. Yani menfaatleri celp ve cezb için kuvve-i şeheviye-i behimiyedir. Kuvve-i şeheviye-i behimiye; hayvanî istek ve arzulara ait duygudur.

Kuvve-i şeheviyenin mertebeleri

Bu kuvvenin ‘tefrît’ mertebesi, ‘humûd’ dur. Yani, sönüştür ki, hiçbir şeye iştihâ ve iştiyâkı olmaz. ‘İfrât’ mertebesi ise, ‘fücûr’dür ki, helâl haram demeden neye rast gelse, iştihâsı kabarır. Amma bu kuvvenin ‘vasat’ı ise, ‘iffet’dir ki, helâle rağbet edip, haramdan kaçar... Ve daha bu asıl ve köke göre; yemek, içmek, giymek ve sâire gibi bütün fer' ve ayrıntılarını kıyasla."2

........

© Yeni Asya