Hafâ türâbında kalmak...
“Meselâ, hava âyinesinde, yalnız şemsin zayıf bir ziyâ’sı görünür. Su âyinesinde şems ziyâ’sıyla görünürse de elvân-ı seb’ası görünmüyor. Fakat toprak âyinesi, çiçeklerinin renkleriyle, şemsin ziyâ’sındaki yedi rengi de gösterir.”1
İşte o hakîr gördüğümüz toprak, Cenab-ı Hakk’ın pek çok isminin tecellisini gösteriyor. O toprak mahviyet ve tevâzusundan dolayı Cenab-ı Hakk’ın rahmetinin tecellisine mazhar olmuştur. İşte ehl-i hakîkat nefislerini toprağa atmışlar. Sonra onların ilmi, tevâzusu, mahviyet ve takvası neşv-ü nema bulmuş. Bediüzzaman da bunu ifade etmiş.“Said toprak gibi mahviyet ve terk-i enâniyet ve tevâzu-u mutlakta bulunması şarttır, ta ki; Risale-i Nuru bulandırmasın, tesirini kırmasın.”2 Demek ki, tam toprak olmayanlar Risale-i Nur’u bulandırıyor. İşte Risale-i Nur hizmetinde o kudsiyeti üzerine alan Nur Talebeleri’nin vasf-ı mümeyyizleri tam toprak olmaktır. Yürü ve toprak ol! Toprak gibi ol ki mahviyet ve tevâzu kazanasın.
Bilindiği üzere âlem şeceresinde bir meyl-i istikmâl vardır. Yani, kemâle erme, olgunlaşmaya doğru gitme meyli var. Bu âlem şeceresi teşa’ub etmiş, dallanmış olan insan dalında meyl-i terakkî başlamıştır. Bu meyl-i terakkî de,........
© Yeni Asya
