Ekberü’l-kebâir-3 (Şarâb)
Şarâb, İslâm dinince büyük günahlardan sayılmıştır. Bediüzzaman da şarâbı ekberü’l-kebâire dahil etmiş. Şarâbın yasak olması âyet ve hadîsle sabit olduğu için harâmdır. Şöyle ki, “Ey îmân edenler! Şarâb, kumar, dikili taşlar (putlar) ve fal okları ancak şeytanın işinden bir(er) pisliktir; öyleyse ondan kaçının ki kurtuluşa eresiniz. Şeytan, içki ve kumarda aranıza (o yol-la) ancak düşmanlık ve kin düşürmek ve sizi Allah’ın zikrinden ve namazdan alıkoymak ister. Artık siz, (bunlardan) vazgeçen kimseler (olmaz) mısınız? O hâlde Allah’a itâat edin, peygambere de itâat edin ve (ona muhâlefetten) sakının! Buna rağmen (itâatten) yüz çevirirseniz, artık bilin ki, Resûlümüze düşen ancak apaçık tebliğdir.”1 Hadîs-i şeriflerde Peygamber Efendimiz(asm) de: “Sarhoş edici bütün içkiler haramdır.”2 “Çoğu sarhoşluk veren içkinin azı da haramdır.”3 “İçki, bütün kötülüklerin anasıdır.”4 buyurmuştur.
Âyet ve hadîsle müskirattan, şarâb ve sâire içmek haramdır. Öyle ise, içki meclislerine-ihtiyarıyla- gi-dip oturmak da haramdır. Zîrâ yavaş yavaş harama götürmeye sebep olabilir.
Sû-i ihtiyarla sarhoş olmak mazeret değil…
“Meselâ, bir adam sû-i ihtiyârıyla haram bir tarzda kendini sarhoş etse, hâl-i sekirde yaptığı tasarrufatta mâzur olamaz.”5 Veya “Bir adam, sû-i ihtiyârıyla, haram bir tarzda kendini sarhoş etse, tasarrufatı, ulemâ-i şeriatçe aleyhinde cârîdir, mâzur sayılmaz. Tatlik etse, talâkı vâki olur. Bir cinâyet etse, ceza görür. Fakat sû-i ihtiyârıyla olmazsa talâk vâki olmaz, ceza da görmez. Hem mesela, bir içki müptelâsı, zarûret derecesinde müptelâ olsa da diyemez ki, ‘Zarûrettir, bana helâldir.’”6 Görüldüğü üzere şarâb insanın idrâk ve muhakemesini elinden alıyor. Bu vaziyette insan, fayda ve zararı tefrik edemiyor. Yapılan nasihatler de........
© Yeni Asya
