“Velveleye vermemek lâzım!” - Kapanması gereken kapılar -74
Velvele; gürültü, patırtı, yaygara olarak bilinir. ‘Velveleye vermek’ ise ortalığı gereksiz telâşa ve heyecana düşürmektir. Hâlbuki insan, ihtiyâtla, telâşsız, velveleye vermeden hareket etmelidir. Teennî, sabır ve itidâl-i dem bir mü’minin en mümeyyiz sıfatları olmalıdır. Risale-i Nur hizmetlerinin devamı şahsa değil, şahs-ı mânevîye bağlıdır. Şahs-ı mânevîyi ise mütesânid bir şûrâ heyetinin temsil etiği bilinen bir hakîkattir. Haklı şûrâ ise ihlâs ve tesânüdü netice verir. Eğer şûrâlar şahıslara ve gruplara bağlı hareket ediyorsa bu doğru değildir. “Meşverette hüküm ekserindir… Mebus hürdür, hiçbir tesir altında olmamak gerektir. ”1 cümlesi hepimizi bağlar. Şûrâ temsilcileri üzerinde tahakküm kurmak “Benim de şimdi bir reyim var.”2 diyen Bediüzzaman’dan ders alan talebelerin hukukuna bir haksızlıktır. Bu hizmetin meşrûiyeti, hür ve müstakil olmasına bağlıdır. Böyle bir hizmetin işleyişi meşveretle kâimdir. Kimse kimseyi tahkîr etmemeli, tahakkümü altına almamalıdır. Herkes meşrû zemin olan şûrâ ve meşveretlerde şâhâne hür ve serbest olmalıdır. Bediüzzaman “Ben zaten bir zemin istiyordum ki, efkârımı onda beyan edeyim”3 dediği gibi, bizler de meşrû zemin olan meşveret ve şûrâ zeminlerinde efkârımızı beyan edebiliriz. Bundan başka yollara tevessül etmek meseleyi velveleye vermek kábilinden gereksiz ve zararlı işlerdir. Kanaatimiz odur ki hiçbir karşılığı da yoktur.
İstibdâd-ı ilmîye
İslâm târihine bakıldığında bütün tefrikaların ve fırka-i dâlle mezheplerin altında ilmî istibdâd........
© Yeni Asya
