İman ve insan
İmandır hayatın özü ve ruhu,
Ruhsuz beden yıkık bir hâne olur.
İmandır insanın aklı ve nûru,
Akılsız baş deli, divâne olur.
İnsanlığın en büyük sıkıntısı, derdi ve tasası, kendini tanımamaktan gelmektedir. Zaten insan kendini bilse, mahiyetinin farkında olsa, nereden gelip nereye gittiğini anlasa, vazifesinin bilincinde olsa ve buna göre yaşasa, dünya huzur içinde, insanlar da sürur içinde olurdu. Ne kalp kırılır, istibdat olur, ne de kan dökülürdü.
Çok muhteşem ve müzeyyen bir sarayın, karanlıkta haşmetini ve ziynetini görmek mümkün olmadığı gibi, insanın kalbinde imanın nuru olmazsa, kendi mânasını ve mahiyetini de görmesi ve anlaması mümkün değildir. Onun için felsefeciler insanı tarif ederken, “insan düşünen bir hayvandır, insan konuşan bir hayvandır” gibi ifadelerle insanı tanımlamaya çalışmışlardır. Demek ki insanın kalbinde imanın ışığı olmayınca, kendini bilemiyor, mahiyetini göremiyor, ancak hayvanlarla kıyaslayabiliyor.
İman ise, “insanı insan eder, belki de sultan eder”. İçindeki muhteşem ziynetleri, harika cihazları, hikmetli halleri imanın nuru ile okutturur. Mahiyetini ve mânasını öğretir. O zaman insan, basit........
© Yeni Asya
