Vefât yıldönümünde İmâm-ı Âzâm Ebû Hanife’yi anmak (14 Haziran 767)
Vefât yıldönümünde İmâm-ı Âzâm Ebû Hanife’yi anmak (14 Haziran 767)
Halit Kanak
İmâm-ı Âzâm Ebû Hanife Hazretleri’nin 699 yılında dünyaya teşrif ettikleri Kûfe, Hazreti Ömer radiyallahü anhum zamanında 636 yılında Sasanilere karşı kazanılan en önemli savaş Kadisiye meydan muharebesinden sonra Bâbil harabelerinin güneyinde Fırat’ın batı kenarında Haddülezrâ denilen yerde kurulmuş olup Necef ile Fırat Nehri arasındadır.
(Bizim de ziyâret etme fırsatı bulduğumuz Hazreti Ali’nin türbesinin bulunduğu Necef sonradan gelişerek şehir olmuş ve Kûfe ile birleşmiştir.)
Kûfe’nin kuruluşunda bir şehir plancısı gibi düşünen Hazreti Ömer’in talimatıyla genişlikleri 40 arşın ile 7 arşın arasında değişen “Menhec” denilen ana yol ile tâli yollar yapıldı.
Şehir kurulurken ilk yapılan cami, bir müddet sonra etrafında oluşturulan sokak, cadde ve yapılarla şehrin ortasında kaldı. “Sahn” adı verilen meydanın arka tarafında Dârülimâre denilen vali konağı yerini aldı. Kûfe’de yine Hz. Ömer’in emriyle caminin yanında bir de Künâse adı verilen pazar kuruldu.
Sıra, İmâm-ı Âzâm Hazretleri’nin ailesinin de içinde bulunduğu kabilelerin yerleştirilmesine gelmişti. Sa‘d b. Ebû Vakkās, şehrin kurulmasının ardından kabilelerin iskân edilmesi görevini Ebü’l-Heyyâc’a verdi. O da her kabileyi kendisine ait bir mahalle oluşturacak şekilde kur’a ile yerleştirildi.
İlk yerleştirilen kabileler arasında Mekke Fethinden hemen önce müslüman olan Kudeyd bölgesinden Süleym Kabilesi (Süleymanoğulları), aslı Taif’li olan Sakīf Kabilesi, Ben-î Hemdân Kabilesi (Hemdâniler), Kadisiye Savaşına katılanların dörtte birini teşkil eden Yemen’li Becîle Kabilesi, Irak ve El-Cezire bölgesinde yaşayan Tağlibiler’in yanısıra, Arapların iki ana kolundan birini teşkil eden Adnanîlere bağlı Esed Kabilesi, Necid’te ortaya çıkan Katar ve Kuveyt’te yerleşik Temîm Kabilesi bu kabilelerden bâzıları idi.
Kûfe’de her kabilenin kendine mahsus mahallesi, cuma camii dışında mescidi ve mezarlığı bulunmaktaydı. Kadılar tarafından tayin edilen mescid imamları, aynı zamanda Kur’an ve hadis gibi dinî ilimleri öğretmelerinin yanı sıra dinî sorulara veya hukukî problemlere cevap vermeye de çalışıyorlardı.
İşte küçük Numan (İmâm-Âzâm) 680 yılında cereyan eden Kerbela hâdisesinden 19 sene sonra doğduğu Kûfe’de ilk derslerini de bu mescitlerde almaya başladı.
Stratejik öneme sahip Irak’a 694 yılında zâlim Haccac olarak bilinen Haccâc b. Yûsuf es-Sekafî vâli olarak atanmıştı. Bölgeyi ve Kûfe’yi yirmi yıl boyunca sert tedbirlerle yönetti. Genç Numan 15 yaşına kadar Haccac dönemini yaşadı. Haccac’tan kurtuldukları yıl 15 yaşında ilk Haccına gitti bir daha da ara vermedi.
(70 yaşında hayata gözlerini yumduğunda tam 55 haccı olmuştu. Bu Hac ziyâretlerinde dünyanın dört bir tarafından gelen âlim, ilim ehli insanlardan belli yaşa kadar istifâde etti. İlmini tamamladıktan sonra da hac dönemlerinde kurduğu ilim halkalarında isteyenlere ilim öğretti, isteyenlere fetvâlar verdi. Bütün hac dönemlerini dolu dolu yaşadı.)
Numan bin Sâbit (İmâm-ı Âzâm) bir gün zamanın âlimlerinden Şa’bi’nin (Ebû Amr Âmir bin Şerâhil-Şa’bî) yanından geçiyordu. Şâ’bi’nin kendisine “Nûman” diye seslendiğini duyunca ona doğru döndü. Şâ’bi devamla, “Nereye devam ediyorsun?” diye sordu. Numan “Çarşıya, pazara” diye cevap verdi. Şâ’bi yeniden “Maksadım o değil, âlimlerden kimin dersine devam ediyorsun?” dedi. Sonra da ekledi, “İlim ile uğraşmayı ve........
© Yeni Akit
