menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Hudeybiye antlaşması ve bir devletin doğuşu 31 Mart 628 Rıdvan Beyatı

10 0
29.03.2025

Hudeybiye antlaşması ve bir devletin doğuşu 31 Mart 628 Rıdvan Beyatı

HALİT KANAK

Hicretin üzerinden (6) yıl geçmişti. Zilkâde Ayı başlarında Efendimiz Sallallahu aleyhi ve sellem bir rüya gördüler. Rüyalarında Eshâbıyla birlikte Mekke-i Mükerreme’ye giderek Kâbe’yi tavaf ettiklerine şâhit olmuşlar, tavaftan sonra bir kısmı saçlarını kısaltmışlar, bir kısmı da saçlarını kökünden kazıtmışlardı.

Bu durumu anlatınca herkesi tatlı bir heyecan sardı. Bir kısım muhacir doğup büyüdükleri topraklara kavuşacakları için, bir kısım ensar da günde beş vakit yöneldikleri Kâbe ile buluşup hasret giderecekleri için ziyâdesiyle heyecanlandılar. Biliyorlardı ki; Peygamberlerin rüyâsı normal insanların rüyâsı gibi değildi. Onlar sâdık rüyâ görürler. Yani onların rüyâlarında gördükleri şeyler aynıyla gerçektir ve hüküm ifâde eder.

Nitekim Peygamber Efendimiz bu rüya üzerine hazırlıklara başladılar. Yerlerine imamlık yapması için Abdullah bin Ümmü Maktum’u, idâre işleri yönetmesi için ise Nümeyle b. Abdullah’ı vekil bırakarak Zilkâde Ayının ilk pazartesi günü Kusvâ adlı devesine binerek bin dört yüz Sahabi Efendilerimizle yola çıktılar. Hedeflerinde Kâbe’yi tavaf ederek umre yapmak ve Allah için kurban kesmek vardı. Yanlarında sadece yolcu silahı kılıçları, kurban edecekleri 70 develeri vardı. Efendimiz’in hanımlarından Ümmü Seleme annemiz ile refakatinde üç hanım sahabe de kafilede yerlerini almışlardı.

Bugünde kullanılan mîkat mahalli Zü’l Huleyfe’ye gelince umre için ihrama girerek öğle namazını edâ ettiler. Efendimiz burada görev taksimâtı yaptılar. Önce Büşr bin Süfyan Mekke’ye haberci olarak gönderildi. Sonra Abbad bin Bişr’i 20 kişilik süvâri birliğinin başında keşfe gönderdi. Cündüb Eslemi’yeyi kurbanlık develerden sorumlu tâyin ederek hörgüçlerinin sağ tarafına ve kulaklarını işaretletip, boyunlarına ip bağlattırmasının ardından “Lebbeyk” nidâları ile yola çıkıldı.

Yolda kabilelere uğranılarak tebliğler yapıldı. Gadir’ül Eştât denilen mevkiiye gelindiğinde Mekke’ye gönderilen Büşr bin Süfyan gelerek müşrikler ve düşünceleri hakkında bilgi verdi. Buna göre karşılarında kuvvetli bir blok kurulmuştu ve niyetlerinde Allah Resulü’nü gerekirse güç kullanarak Mekke’ye sokmamak vardı. Bunun için 200 kişilik bir süvari birliği hazırlamışlar kendileri de çevreden gelen kabilelerin güçleriyle savunma tertibi almışlardı.

Ancak Allah Resul’ü de gerekirse savaşmaktan geri durmayacağı konusunda kararlı idi. Bunu; “Kureyş müşrikleri kendilerinde bir kuvvet mi var zannediyor, Allah’ü Teâlâ’nın yaymak için gönderdiği bu dini, hâkim ve üstün kılıncaya kadar onlarla çarpışmaktan asla geri durmayacağım” şeklinde ifâde ettikten sonra yetmemiş Ashâbı ile istişâre etmişti.

İstişâreden çıkan karar da bu yönde olunca yola devam edildi. Hudeybiye yakınlarında Seniyyetü’l-Mirar denilen yere geldiklerinde Allah Resûlü’nün devesi Kusvâ çöktü. Burası aynı zamanda harem sınırı idi. Allah Resulü de çadırını sınırın dışında kurdurdu beklemeye başladı. Sadece namaz vakitlerinde birkaç metrelik sınır geçilip, namaz harem bölgesinde kılınıyordu. Müslümanların hareketlerini gözlemleyen müşrikler Huzâa Kabilesinin reisi Büdeyl bin Verka’yı gönderdiler. Büdeyl müşriklerin durumunu anlattıktan sonra Efendimiz’in umre yapmak için Kâbe’yi ziyaret edeceği mesajıyla geri döndü.

Uzun süre müşriklerden ses gelmeyince Allah Resulü Hıraş bin Ümeyye’yi, bir anlaşma dâhilinde umre yapıp dönecekleri teklifini yapmak üzere elçi olarak müşriklere yolladı. Ancak müşrikler Hıraş’a iyi davranmadılar, hatta devesini kesip yediler. Ardından Urve b. Mes’ûd’u Hudeybiye’ye İslâm Peygamberine gönderdiler. Efendimiz önceki sözlerini ona da tekrarladılar.

Kureyş yine iknâ olmayınca Efendimiz bu kez de Mekke’ye müşriklerin ileri gelenleriyle görüşmek ve barış yapma isteğini onlara iletmek üzere bizzat Hz. Osman’ı (r.a.) gönderdi. Müşrikler Hz. Osman’ın da barış teklifini kabûl etmedikleri gibi onu da cebren alıkoydular. Artık durum değişmiş, savaş sebebi olacak bir durum ortaya çıkmıştı.

Efendimiz bu olay karşısında önce; “Bu kavimle savaşmadan buradan ayrılmayacağız” buyurmuş, sonra da Ashâb-ı........

© Yeni Akit