Anayasanın kısa tarihi ve Sayın Cumhurbaşkanına açık mektup. Anayasanın ilk dört maddesi de-ğiş-ti-ri-le-mez…
Anayasanın kısa tarihi ve Sayın Cumhurbaşkanına açık mektup. Anayasanın ilk dört maddesi de-ğiş-ti-ri-le-mez…
HALİT KANAK
Türkiye’de 207 yıldır süren anayasal süreç Cumhurbaşkanımızın “Sivil Anayasa” yapılmalıdır çağrısı üzerine yeni bir boyut kazanmış, hızlıca ülkem insanının her kesiminden değişik sesler yükselmeye başlamıştır. Ancak son sözü söyleyecek bu milletin asil evlatlarıdır. Onu da önüne gelecek olan bir anayasa taslağının onaylanması açısından yapılacak referandumda, sandık başına gittiğinde söyleyecektir.
(Anayasa değişikliğini 400 milletvekilinin onayıyla Meclisimizde yapabilir, ancak 12 Temmuz 2025 tarihi itibariyle Meclis aritmetiğinde mümkün görülmemektedir. Önümüzdeki günlerde aritmetik değişebilir.)
Tarihimizde anayasal sürecin başlangıcı olarak 29 Eylül 1808’de imzalan “Sened-i İttifak” baz alınmaktadır. Sûltân II. Mahmud’un yeni tahta çıktığı sırada Sadrâzâm Alemdar Mustafa Paşa tarafından merkezî otoriteyi taşrada hâkim kılmak, birlik ve dirliği sağlamak adına Devlet ile Anadolu ve Rumeli âyanları arasında imzalanan bir nevî yasa hükmündeki anlaşmadan bahsediyoruz.
Her ne kadar eşkıyaların meşrûlaştırıldığı belge olarak anılsa da, Osmanlı Devletinde ilk defa bir belgeyle devlet iktidârı sınırlandırıldığından, bu belge Osmanlı tarihinde ilk “Anayasal belge” kabûl edilmektedir.
Bir giriş, yedi madde ve bir ek maddeden oluşan Sened-i İttifâk’ın imzalanmasından 31 sene sonra da Sûltân Abdülmecid’in hazırlatmış olduğu “Tanzimat Fermanı” 2 Kasım 1839’da Mustafa Reşid Paşa tarafından Gülhâne Parkında bütün vezirler, kazaskerler, müşirler, elçiler, Fransa Kralı Louis Philippe’in Reşid Paşa’nın dostu olan oğlu Ferdinand ve on binlerce Istanbul’lunun huzurunda okunarak ilân edildi. Sûltân Abdülmecid bu fermanda yer alan maddelere uyacağına daha işin başında iken yemin etmişti.
Bu kanunlar yürürlükte iken 16 yıl, 3 ay, 15 gün sonra bu kez de 1856’ da; “Bundan böyle gavur’a gavur denmeyecek” sözleriyle hatırlanan “Islahat Fermânı” yayınlandı.
Sûltân Abdülmecid’in kardeşi Sûltân Abdülaziz döneminde ise Mithat Paşa’nın kışkırtmasıyla meşrûtiyetin önünde engel görülen Sûltân Abdülaziz tahttan indirilerek şehit edildi. 93 günlük V. Murad saltanatının akabinde tahta çıkarılan Sûltân II. Abdülhamid zamanında Mithat Paşa’nın hazırladığı 12 bölüm ve 119 maddeden oluşan “Kânûn-i Esâsi” ilân edildi. 23 Aralık 1876’da ilân edilen Kânûn-i Esâsi ilk ciddi anayasa olarak kabûl edilir.
Bu arada birinci meşrutiyet’le 19 Mart 1877’de açılan Meclis, Osmanlı-Rus Savaşı başlayınca tatil edildi. Abdülhamid Hân, uzun aradan sonra iki aşamalı seçimleri (1946’ya kadar aynı sistem devam edecektir) yaptırarak, 17 Aralık 1908’de Meclis-i Mebûsan’ı yeniden açtı. Ancak Ulu Hâkan bununla yetinmedi ve yeni bir Anayasa’nın hazırlığı için kolları sıvadı. Bununla ilgili bir komisyon kurarak bütün dünyada kullanılan anayasaları tercüme ettirerek incelemeye başladı.
İşte ne olduysa bundan sonra oldu. Kimilerine göre bu yeni Anayasa çalışması bardağı taşıran damlaydı. Birkaç kişinin kışkırtmasıyla sokağa çıkan art niyetli gruplar, “Din elden gidiyor, şeriat isteriz” naralarıyla Yıldız Sarayını kuşatmaya aldı. Ardından; hükümdarı kurtarmak, ihtilalcileri tepelemek adına Selanik’ten çıkan “Hareket Ordusu” İstanbul’a gelmiş, hem isyanı bastırmış, hem de Abdülhamid Hân’ı tahttan indirmişti.
Bundan sonra ne oldu? 23 Aralık 1876 tarihinde Sultân Abdülhamid Hân’ın tasdik ederek Meşrutiyet’le birlikte yürürlüğe soktuğu 119 maddelik anayasa, Sûltân Reşad döneminde 8 Ağustos 1909’da revize edilmek üzere meclise getirildi. Üzerinde yapılan bir dizi radikal değişiklikle padişahın yetkileri “Sembolik” bir düzeye indirildi. Artık vekiller heyeti (bakanlar kurulu) meclise karşı sorumluydu. Meclisten güvenoyu alamayan vekillerin ve hükûmetin görevi sona eriyordu.
Birinci Dünya Savaşı sonrası 16 Mart 1920’de Meclis-i Mebûsan İngilizler tarafından baskına uğrayıp dağıtılana kadar Sûltân Vahidettin döneminde bu durum uygulandı. İstanbul’da dağıtılan Meclis 37 gün sonra 23 Nisan 1920’de Ankara’da Türkiye Millet Meclisi adıyla toplanarak yeni anayasa yapmak için kolları sıvadı…
TBMM’NİN KURULMASINA GİDEN SÜREÇ VE İLK ANAYASA
Mondros Mütarekesinden sonra 55 gemiden oluşan düşman donanması İstanbul Boğazına demirlemişti. Şehirde karmaşa hâkimdi. Devletin ileri gelenlerinden 37’si üst rütbeli Türk Subayı olmak üzere 223 kişi sudan bahanelerle tutuklanarak Bekirağa bölüğüne kapatılmış, bir yandan da tutuklanacak kişilerin isimleri ortalarda dolaşmaktaydı.
Bu fiili durum Sultân Vahdettin’in Anadolu’da milli mücâdele yapılmadan İstanbul’un ve ülkenin kurtulmasını imkânsız görmesini sağlamıştı. Hemen harekete geçti.
Henüz tutuklanmamış güvendiği bir subayı Anadolu’ya göndermeye karar verdi. Bu; veliaht şehzâde iken Enver Paşa’nın görevlendirmesiyle yanında yaver olarak birlikte Almanya’ya gittikleri Mustafa Kemal’den başkası olamazdı. Öyle yaptı.
Bunu bizzat Mustafa Kemal Paşa şöyle anlatır; “Yıldız Sarayı’nın ufak bir salonunda Vahideddin’le âdeta diz dize denecek kadar yakın oturduk. Sağında dirseğini dayamış olduğu bir masa ve üstünde bir kitap var. Salonun Boğaziçi’ne doğru açılan penceresinden gördüğümüz manzara şu: Birbirine muvazi (paralel) hatlar üzerinde düşman zırhlıları. Bordalarındaki toplar, Yıldız Sarayı’na doğrulmuş vaziyette. Sultân Vahideddin, hiç unutmayacağım şu sözlerle konuşmaya başladı:
- Paşa, paşa, şimdiye kadar devlete çok hizmet ettin. Bunların hepsi........
© Yeni Akit
