menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

23 Mart 625 Cumartesi Uhud Muharebesi ve Okçular Tepesi

26 13
22.03.2025

23 Mart 625 Cumartesi Uhud Muharebesi ve Okçular Tepesi

HALİT KANAK

O güne kadar kimsenin görmediği bir yabancı Kûba Mescidi kapısına kadar sokulmuş, her an dışarı çıkması beklenen Allah Resûlü sallallahu aleyhi vesellemi bekliyordu. Günlerden cumartesi ve Ramazân-ı Şerif’in son günü bayram arefesiydi. Kûba Mescidi Efendimiz’in 14 gün kalarak yaptırdığı ilk mescid. Cumartesi günleri mutlaka ziyaret eder ve orada namaz kıldırırdı.

Kâinatın Efendisi (s.a.v.) kapıdan gözükünce birkaç adım atarak elinden hiç bırakmadığı ağzı mühürlü mektubu büyük bir edeple uzatarak, “Efendim, amcanız Abbas bin Abdülmuttalib gönderdi» diyebildi. Peygamber Efendimiz mührü tanımıştı. «Bana Übey bin Kâ’b’ı çağırın” buyurdu. Übey, Efendimiz’e vahiy kâtipliği yapan ilk Medineli Müslüman ve aynı zamanda Resûl-i Ekrem’in sır kâtibi olduğu için ona gelen mektupları okur, gönderilecek mektupları yazardı.

Heyecanla huzura gelen Übey, Allah Resûlünün okuması için verdiği mektubu tane tane okudu. Mektup çok önemli bilgiler içeriyordu. Mektupta Hz. Abbas (r.a.), Kureyş’in Ebû Süfyan komutasında büyük bir orduyla Medine’ye doğru yola çıktığını kaç kişi olduklarını, kaç deve, kaç at, ne kadar zırhlı asker ve müşrik ordusunda hangi kabileler bulunduğunu bütün teferruatıyla anlatıyordu.

Bilindiği gibi Hz. Abbas (r.a.), Bedir’de esir düştükten sonra Müslüman olmuş ve Medine’de kalmak istemişti. Fakat Resûlullah Efendimiz (s.a.v.) onu, olup bitenleri haber vermesi için bir çeşit istihbaratçı olarak Mekke’ye göndermiş ve Mekke’nin Fethine kadar da orada kalmışlardı.

Peygamber Efendimiz vakit kaybetmeden; zaman zaman istişâre ettiği, hitâbetinin güzelliğinden ve akıllıca cevaplar verdiği için gelen heyetlere sohbetle görevlendirdiği Sa’d bin Rebî’nin evine giderek bu durumu kendisiyle müzâkere etti. Bu istişâre sonrasında önce Medine çevresinde nöbetçi sayısını artırdı. Ardından savaş hazırlıklarını başlattı…

Hazırlıklar bittiğinde sadece muharebe şekli nasıl olmalıdır konusu kalmıştı. Efendimiz Şevvalin altıncı günü cuma namazından önce ashabı ile bu konuyu istişâreye açtı. Sorulan soru, «Şehirde kalarak müdafaa savaşı mı yapalım, yoksa düşmanı açık alanda bekleyerek meydan savaşı mı verelim” şeklindeydi.

Sahabe-i Kirâm Efendilerimiz arasında iki görüşü de benimseyenler oldu. Kalabalık düşman karşısında daha temkinli davranan Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali, Sâ’d bin Muâz gibi tecrübeli olan Eshâb’ın ileri gelenleri şehirde kalalım gerekirse sokak savaşı vererek düşmanı imha edelim derken; Bedir’de bulunamamış, fakat Bedir’in ne kadar faziletli ve üstün olduğunu dinledikçe kalbi cihâd aşkıyla yanan daha genç sahabeler meydan savaşı verelim ısrarında idiler.

Hazreti Hamza, Sa’d bin Ubâde, Nûman bin Melik gibi sahabeler ise, Evs ve Hazrec Kabilelerinin pek çoğu gibi gençlerden yana duruyorlardı. Hazreti Peygamber ile ashabının Kûba’da bulundukları günlerde suyunu içtikleri Gars Kuyusunun sahibi Hz. Hayseme de, Hz. Hamza’yı destekleyenlerin arasındaydı.

Hâlbuki bu istişâreden önce Peygamber Efendimiz (s.a.v.) kendi görüşünü gördüğü bir rüyâyı paylaşarak belirtmişti. Efendimiz; rüyâda gördükleri sığırın boğazlanmasını bu savaşta çok kimsenin öleceği, kılıcı Zülfikar›ı yere vurunca ağzında çentik açılmasını yakın akrabalarından birisinin şehid olacağı ve kendisinin yaralanacağı, yine gördüğü koçun düşmana, üzerindeki zırhın Medine’yi, ellerini zırhının içine çekmesini ise Medine’nin müdâfaaya elverişli bir yer olduğu şeklinde tâbir etmişti.

Buna rağmen istişâreden, şehrin dışında meydan savaşı verelim diyenler fazla çıkmış, bunun üzerine Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bu görüşe uygun hareket edilmesini buyurmuştu.

Bu arada; müşriklerin üç gün kaldıkları Zülhuleyfe vadisinden hareket ederek, Urayz bölgesindeki hurmalıklar ve ekili arazilere zarar verdikten sonra Ebvâ’ya geldikleri istihbaratı bu iş için........

© Yeni Akit